• DOLAR 32.368
  • EURO 34.972
  • ALTIN 2325.19
  • ...

Batı dünyası Paris`te meydana gelen son patlamalarla bir kez daha sarsıldı. Fransa veya Avrupa`nın 11 Eylül`ü diye adlandırılan bu eylemi IŞİD üstlendi. Malum örgüt bir hafta önce de Mısır`dan havalanan Rus yolcu uçağını içeriye bomba sokarak düşürdü. Ne var ki, uçağın düşürüldüğü daha sonra anlaşıldı.

Bir süreden beri yoğun baskılara maruz kalan IŞİD`in de,  selefi El Kaide gibi sivil hedeflere yönelme stratejisine başvurduğu anlaşılıyor. IŞİD adına bazı sosyal medyada yayınlanan ses kayıtlarında saldırıların devam edeceği, kendilerine savaş açan devletlerin rahat kalmayacakları ifade ediliyor. IŞİD bu strateji ile kendisine saldıran devletlerin toplumlarına : ‘Köpeğinizi bağlayın, yoksa canınızı acıtırım` mesajı veriyor.

Peş peşe gelen bu eylemler IŞİD`in sanılandan daha güçlü bir yapıya sahip olduğunu da gösteriyor. Mısır`ın Şarm el-Şeyh Havaalanı güvenliğini aşarak Rus uçağına bomba koymak, Paris gibi çok iyi korunan bir yerde patlamalar gerçekleştirebilmek, onca istihbarat örgütlerine rağmen bu eylemleri rahatça yapabilmek bir cesaret işinden çok, güç meselesidir.

Paris saldırısı belki Fransa başta olmak kaydıyla bütün Avrupa`yı ilk defa bu kadar çok korkuttu denilebilir. Değişik Avrupa ülkelerinden patlamalara gösterilen tepkilerin sertliği, duyulan korkunun da yüksek olduğunu gösteriyor.

Avrupalılar kendilerini akıllı insanlar olarak görürler. Avrupalının insanlığın, insani değerlerin havarisi olduğu iddiasını dini bir inanç seviyesinde tutarak korurlar. Avrupalı kafa böyle inanır; ancak kafalarında patlayan bu bombaların nereden ve niçin patladığını hesap işinde akli, mantıki düşünemez veya düşünmek istemez. Patlamalardan sonra yapılan konuşmalar olayın bir ‘terör` saldırısı olduğu ve bunun en şiddetli şekilde karşılık göreceği tarzındaki, İslâm dünyasına karşı şartlanmışlık içinde olan Avrupa kafasının hâlâ yerinde durduğunu gösteriyor. Gerçeği görmemek için kafalarını kuma gömüyorlar. Olayların gerçek nedenlerini arayıp bulmak yerine ‘terör, radikal islam` deyip işin içinden çıktıklarını, çıkacaklarını zannediyorlar.

Masum sivillere yönelik saldırıların hiç bir gerekçe ile kabul edilemeyeceğini belirtmek gerekir. Ancak bu tür olaylarda sadece silah tutan eli sorumlu ve suçlu görmek, insanı doğru bir sonuca ulaştırmaz. Özellikle silahı sivile çevirmenin arka planını ve o eli ona sevk eden gerçek nedenleri aramak gerekir. Avrupalılar birçok konuda inceden inceye sosyal ve psikolojik tahlillerle olayları ele alma adetlerini İslâm ve Müslümanlarla ilgili sorunlarında neden unuturlar acaba?

ABD ve AB ülkeleri başta olmak kaydıyla altmış devletin oluşturduğu koalisyon, yaklaşık bir seneden beri IŞİD mevzilerine hava saldırılarını sürdürüyor. Gerçekleştirilen 6000 saldırının sivillere ne kadar zarar verdiğini dünya görmüyor. Saldırılar IŞİD`i geriletmiyor, sadece sivillere zarar veriyor. Çünkü IŞİD`in hedef alınacak somut, sabit askeri bir yapısı yok.

Batı dünyası, ‘terör` gibi sihirli bir sözcüğün arkasına sığınarak her türlü vahşeti işliyor. Irak ve Suriye`de süren hava saldırılarında, Paris`te öldürülen sivillerin yüzlerce katı masum insanın öldürüldüğünü çoğumuz bilmiyoruz. Egemen güçlerin hizmetindeki dünya basını da bu cinayetlerin üstünü örtüyor.

İşin arka planı çok vahim. Batı dünyası kendisini hedef alan saldırılardan gerçekten kurtulmak istiyorsa, ezberlerini bozsun, kendisini ve şimdiye kadar yaptıklarını sorgulasın. Şu sorular üzerinde özellikle düşünsün:

Bölgedeki güvenliği alt üst eden İsrail`i kim ve neden kurdurdu?

İslam ümmetini yok sayma politikası neden ısrarla sürdürülüyor?

Bölgeyi sömürmek için despot idareleri kim destekliyor?

Bölgeye istikrar getirecek hareketleri engelleyenler kim? Arap baharı sürecini kim, neden bastırdı?

Bölgeye askeri müdahaleleri kim yaptı? Irak ve Afganistan`da milyonlarca sivil insanı kim öldürdü?

İnsan ve doğayı yok eden silahları kim üretiyor, kime satıyor?

Bombaladıkları ülkelerden kaçan insanları ülkelerine almak istemeyenler kim? Kim, kim, kim..?

Batı, bu ve daha birçok soruların cevabını doğru olarak verdiği zaman işler değişecektir. Değilse, dünyamız her geçen gün daha da kötü günler yaşayacaktır.

Evet ‘eden bulur` bir dünyada yaşadığımızı artık hatırlayın ey Avrupalılar!