• DOLAR 32.366
  • EURO 35.053
  • ALTIN 2325.172
  • ...

Efendim, belki duymuşsunuzdur meşhur bir hikâyedir: Ağanın biri, hizmetkârı ile beraber köyden çıkmış şehre gidiyor. Ağa atın üzerinde, hizmetkâr ise beraberinde yürüyor. Yol üzerinde bir hayvan pisliğine rast geliyorlar. Ağanın nerden aklına geliyorsa, herhalde şeytan fısıldıyor, bir anda hizmetkâra “şu hayvan pisliğini yersen, sen benim yerime geçer ağa olursun, ben ise hizmetkârın olurum” demiş. Hizmetkâr ağanın ciddi olduğunu görünce, ayağına gelen hayatının fırsatını kaçırmak istememiş. Hizmetkâr midesi kaldırmasa da ağalık hayali ile hayvan pisliğini yiyor ve ağalığa terfi ediyor, ağa ise hizmetkârlığa geçiyor. Bu şekilde şehre giriyorlar.

Şehirde işlerini görüyor akşama doğru köy yolunu tutuyorlar ama ağaya hizmetkârlık ağır gelmiş. Hizmetkâr da bunu fark etmekle birlikte ağalığın da kendi işi olmadığını anlamış. Ne yapsam, ne etsem de durumu düzeltsem niyeti ile birlikte, ağanın kendisine yedirdiğini ona yedirmeden de olmaz diye düşünüyormuş. Yol üzerinde gördüğü hayvan pisliğini işaret ederek “ağam, şu hayvan pisliğini yersen ben sana ağalığını geri verir ve tekrar senin hizmetkârın olurum” demiş.

Tabi hayvan pisliği yemek ağaya ağır geliyor ama yapacak bir şey de yok. Ya hayvan pisliğini yiyecek ya da hizmetkâr olarak kalacak. Hem kendisi ve hizmetkârdan başka görecek kimse de yok çevrede. Zorlansa da ağa pisliği yiyor ve atına biniyor, hizmetkâr da eski konumuna geçiyor ve böylece köy yolunu tutmuşken, hizmetkâr ağaya dönüp, “ağam, biz köye girerken olduğu gibi köyden çıkarken de böyleydik. Peki, biz o b.ku niye yedik.”

Ülkemizde ve ülke dışında yaşanan bazı hadiseler etrafında bugün geldiğimiz veya yarın geleceğimiz noktayı bu hikâye özetliyor.

Çözüm sürecinde geldiğimiz noktayı birebir izah ediyor. Hükümet kanadının çözüm süreci koordinatörleri için de bunu ifade etmek mümkün olsa da daha çok Kandil ve HDP`ye uyuyor bu hikâye. Kendileri açısından işler tıkırında gidiyorken ve B. Atalay, Y. Akdoğan gibilerini hizmetlerine almış sürecin ağası olarak yol alıyorken, nerden akıllarına geldiyse, herhalde “büyük şeytan” fısıldadı, bir anda saldırılara başladılar. HDP`nin de siyasi ve lojistik destek verdiği PKK`nın saldırıları, devlet operasyonları ile birlikte tekrar çatışmaya dönüştü.

Kandil herhalde HDP`nin aldığı oy ve Ak Parti`nin tek başına iktidarı kaybetmesini ve de hükümet boşluğunu fırsat bilerek, gün bugündür dedi ve planını devreye soktu ama cevap sert oldu. Kandil bunu beklemiyordu. Devletin operasyonları ile ciddi zayiatlar veren ve halkı sokaklara dökemediği için de “devrimci halk savaşı” planı suya düşen Kandil ve HDP, tamamen kaybetmemek ve çözüm sürecinin çatışmasızlığında elde ettikleri kazanımları korumak için ısrarla tekrar çatışmasızlığa, masaya dönme çağrıları yapıyorlar.

İster istemez insanın aklına geliyor; “saldırılara başlamadan önce de şimdi dönmek istediğiniz çatışmasızlık halinde idiniz . Peki, siz bu b.ku niye yediniz?”

Gerçi biz niye yediklerini çok iyi biliyoruz ve yiyeceklerini de defalarca söyledik ama... 

Suriye meselesi de böyle. Suriye`ye müdahil bütün taraflara yapmayın etmeyin, bu gidişat, gidişat değil. Sonu çok daha kötü olur dedik ama kimseye dinletemedik. Herkes bir sarhoşluk hatta delilik hali yaşıyordu, öyle ki devlet politikaları ile hareket eden siyasilerin dışında akl-ı selim hareket etmesi gerekenler dahi, aklı bir tarafa bırakıp Suriye bataklığına duygu yoğunluğu ile koştular. Hem de öyle hızlı koştular ki daha Suriye`nin ilk yılında, iki günlük geçtiği Suriye tarafından geri Türkiye tarafına sınırı geçer geçmez, İstanbul`da kültür merkezinde toplanan yüzlerce kişiye kendinden geçmiş bir şekilde hitap ettiler. “Suriye tarafından bu sabah geçtim ve uykusuz olarak buraya geldim” şeklinde hızını ifade ettikten sonra, Suriye`deki cihat manzaraları ile dinleyicileri büyülediler. Onların cihat sahası dedikleri Suriye`ye biz net bir şekilde fitne sahası dedik ve bu fitnenin bir tarafı olmaktan şiddetle kaçındık. Şimdi bakıyorum da ilk yıllarda hızını alamayıp günaşırı sınırı geçenler, şimdilerde sınırdan yüzlerce km uzaktaki dünyalarına çekilmiş. Ama ortada bir gerçek bırakmışlar; sarhoşluk hali hızları ile alevlerini şiddetlendirdikleri Suriye ateşinde yüzbinler, milyonlar yanıyor. Son dönemlerinde bir nebze de olsa bunu görüyorlar ama dillendiremiyorlar.

Kafalarının dışında başka bir şey düşünmeyen siyasiler de şimdilerde başka çözümler de olabileceğini düşünmeye başladılar.

Tabi ki Suriye`deki fitne tek taraflı değil. Evimizin içi olduğu için bir taraf üzerinde daha çok durduk, duruyoruz. Apartman içindekine gelince o da fitnenin büyük paydaşı. Bir taraf diktatörü devirmek adına başka hiçbir şeyi görmedi, diğer taraf da diktatör üzerinden çıkarlarını korumak adına başka hiçbir şeyi görmedi. Şu anda bazı şeyleri görüyor gibi oluyorlar ama bir gün gelir de her şeyi gördüklerinde ve döndüklerinde şunu derler herhalde: “Biz Suriye`ye girerken de böyleydik, çıkarken de. Peki,...”