• DOLAR 32.371
  • EURO 35.011
  • ALTIN 2325.545
  • ...

Geride bıraktığımız hafta içinde, Mersin`in Tarsus ilçesinde menfur bir hadise sonucu katledilen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan cinayetiyle beraber en çok konuşulan konulardan biri de, halkın oylarıyla seçilen milletvekillerinin TBMM`de yaptıkları “eylemler” “tartışmalar” ve “kavgalar”dı. Öyle sıradan tartışma ya da kavga değil söz ettiğimiz. Sokak kavgalarını aratmayacak kavgalar yaşandı meclis çatısı altında.

Oysa milletvekillerinin, halka hizmet etmeleri, topluma örnek olmaları, halkın sorun ve sıkıntılarını çözmeleri adına plan ve projeler üretmeleri ve en önemlisi de kavga ve kargaşayı değil kardeşliği öncelemeleri gerekmiyor mu? Halk, bunlar için kendilerine oy vermemiş midir?

Halkın bunca sorun ve sıkıntısı varken, çözülmesi gereken onca problem halen karşımızda duruyorken milletvekillerinin mecliste birbirleriyle seviyesiz bir şekilde atışması, tartışması ve tokmaklarla kavga etmeleri kime ne fayda sağlar? Bahse konu tartışma ve kavgalar halkın hangi sorununun çözülmesine vesile olur?

Örnek olmaları adına görev yapmaları gereken milletvekilleri, seviyeyi kontrol edemeden yaptıkları tartışma ve kavgalarla aslî görevlerini icra etmemektedirler. Acaba bu gibi durumlar karşısında, kendilerine oy verip umut bağlayan seçmenlerini hiç düşünmüyorlar mı?

“Marjinal eylemler” “seviyesiz tartışmalar” ve “tokmaklı kavgalar” yapıp, hatta bazen de etrafa ağza alınmayacak “galiz küfürler” saçıp topluma kötü yönden örnek oldukları akıllarına hiç gelmiyor mu milletin vekillerinin? 

Milletvekilleri, halkla iç içe olan/olması gereken ve halkın sorunlarını çözme noktasında inisiyatif alan/alması gereken şahsiyetlerdir. Halk milletvekillerini, sorun çıkartmak için değil sorunları çözmek için seçmiştir. Dolaysıyla da halkın milletvekillerinden topluma örnek olmayı beklemeleri, kendilerinin en doğal ve en tabiî hakkıdır.

Milletvekillerinin halka karşı birçok sorumluluğu vardır. En önemlisi de, toplumun sorunlarına eğilen “duyarlı şahsiyetler” olmaları gerekmektedir. Seçmen tarafından seçilmiş ve umud bağlanılmış kişiler olduklarından ötürü yaptıkları ve söyledikleri her şey halkın nazarında çok büyük bir önem taşımaktadır.

Meclis çatısı altında faaliyet yürüten siyasetçilerin yaptıkları seviyesizlikler, tartışma, atışma ve kavgalar “siyasetin ve siyasetçinin itibarı”nı düşürmektedir. İtibarın tekrardan elde edilebilmesi yine milletvekillerinin kendi elindedir. Peki, neler yapmaları ve hangi konulara dikkat etmeleri gerekir? 

Evvela, halkı ilgilendiren hususlar söz konusu olduğunda siyasi ideolojilerini bir kenara bırakmaları ve sorunlara hak ve hakkaniyet dairesinde yaklaşmaları gerekmektedir. Toplumsal olaylara da aynı şekilde yaklaşmalıdırlar.

Millet ile alakalı konular olduğunda bir yerlere ya da birilerine bağlı kalmadan özgür iradeleriyle karar vermeleri, haksızlıklar ve yanlışlıklar karşısında daima haklıdan ve doğrudan yana tavır takınmaları, fakir ve muhtaçlar başta olmak üzere vatandaşların ihtiyaçlarından ve beklentilerinden haberdar olmaları ve sorunlarını kendi sorunları bilmeleri gerekmektedir.

Milletvekili, “milletin vekili” yani “milletin temsilcisi” olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır. Sorunlara karşı “duyarlı” ve çözüm noktasında “üretken” olmalıdır. Ortaya atılan bir projeye sırf muhalefet olsun diye değil, (eğer karşı çıkacaksa) milletin yararına olmadığı için karşı çıkmalıdır. Eğer söz konusu projeler/öneriler milletin faydasına ise, barışa ve huzura katkı sağlayacaksa karşı çıkmamalı, mutlaka desteklemelidir.

Toplumun savaşa, kavgaya ve kargaşaya değil; barışa, huzura ve kardeşliğe ihtiyacı vardır. Toplum, kargaşa ve kaosun biteceği, mutlu ve refah içinde yaşayacağı günleri özlemektedir. Toplum, kavgaların, savaşların, kaos ve kargaşa ortamlarının bir an evvel bitmesini beklemektedir. Barışın hâkim olduğu huzurlu bir ortam, yıllardır acı çekmiş ve özünden uzaklaştırılmak istenmiş toplumumuzun en doğal hakkı değil midir?

Huzur ve barış ortamının tekrardan tesis edilebilmesi için milletvekillerinin, siyasetçilerin, STK`ların, odaların, vakıfların, cemiyet ve cemaatler ile topluluklar adına söz sahibi olan herkesin ve her kesimin üzerine çok büyük ve ağır görevler düşüyor. Tabi bunlarla beraber, sorumluluk sahibi olan, toplumun sorunlarına eğilen, çözüm noktasında bir şeyler yapmak isteyen duyarlı her vatandaşın da mutlak surette yerine getirmesi gereken görev ve sorumlulukları vardır.

Bahse konu ettiğimiz herkes üzerine düşenleri eksiksiz ve noksansız yerine getirdiğinde, elbette özlenen ve beklenen kardeşlik ortamıyla birlikte güzel, huzurlu ve mutlu günler gelecektir. Hem de pek yakında gelecektir.

Unutmayalım ki; duyarlı davrandığımız takdirde, toplumu derinden etkileyen olayların, kavga ve kargaşanın önüne geçebilir, beklenen kardeşliği inşa etme adına projeler üretebilir ve söz konusu projeleri hayata geçirmek için de hep birlikte adımlar atabiliriz.

Yeter ki “Kuran`ın ilahî mesajları”ndan ve “toplumun değer yargıları”ndan uzak kalmayalım. Aziz milletimize ve birbirimize karşı “samimi” davranalım, ne olursa olsun “doğruluk” ve “dürüstlük”ten şaşmayalım ve velev ki aleyhimize bile olsa hiçbir şekilde “hak” ve “adalet”ten taviz vermeyelim.