• DOLAR 32.354
  • EURO 34.996
  • ALTIN 2322.886
  • ...

Parlamenter sistemin vazgeçilmezleri şüphesiz siyasi partilerdir. Partileri;  “hizmet” ve “dava” partileri olarak ikiye ayırmak mümkündür.

Esas itibariyle İslam ülkeleri, özellikle de ülkemiz; parti cenneti veya kabristanı olagelmiştir. “Nakl-i Kubur(!)” ise bizde adettendir. İlgililerin o kaygan zeminde dikkatli olmaları gerekir denebilir.

Dava patileri: Hedeflerine, inanç-fikir merkezinde varmak isteyen partilerdir. İslami, sosyalist ve milliyetçi söylemleri öncelemişler, bu da tabiidir.  Müslüman ülkelerde; “kanun, tüzük ve yönetmeliklerin” sudan bahanelerle en çok yoluna çıktıkları partiler şüphesiz “İslami” partilerdir.

Dava partileri için en önemli enstrüman; halk kültürünün kaynağı olan “tarih, din ve tabanı bu misyona inandırabilme” kapasiteleridir. Bunun yolu da mazi ve müstakbeldeki ilkeli davranma ve samimiyettir. Halkın inandığı bir dava, yoluna çıkan her türlü komployu, iç ve dış handikapı rahatlıkla aşmış, aşacaktır.

Halktan önce çekirdek kadronun; kendi davalarına inanmalarının zaruretini ise belirtmeye gerek yok. İslami partilerin “bedel” konusunda sorunları yok denebilse de “güzergâh” seçiminde sıkıntılar yaşadıkları bir vakıa.

Asya`daki “Cemaat-i İslami, Ortadoğu ve Kuzey Afrika`daki İhvan-ı Müslümin bileşenleri” -tüm haklılıklarına rağmen- “Ulusalcı Batı Uzlaşanlarına” karşı –nedense- üstünlük kuramadı; ezici kitlelerinin gücünü hasılata çeviremediler. Normalde, Abdulkadir Molla`nın şehid edilmesine, Mursi`nin halline cüret edilmemeliydi ama işbirlikçi hükümetler; “yerlilerin” gözlerinin içine baka baka “insanlık ve hukuku katletti” hem de “oy alırız(!?)” endişesiyle.

Seküler batı yandaşlarının; suç işlemekte temkinli ve ürkek oldukları bir vakıa ise “bu laik adamlar ne yapıyor; dindarlara neler oluyor” diye sormak gerekmez mi? Mazide oynadıkları tiyatroya bakalım;

 İran Şahı`nın “rüyamda hep Mehdi (a)`yi görüyorum” demesi; tesettürlü Merve Kavakçı`yı linç eden  vekillerin; “sonraları meclise tesettürlü giren vekilleri alkışlamaları,” yetmiyormuşçasına; “annem.. de örtülü.(!)” demeleri; nihayetinde Kürd Ulusalcıların; –çarşaf skandalına rağmen- “din(?) şuraları ve müftülerden(!) aday belirlemeleri…” gibi örnekler verilebilir. Birileri; mazlumların aklıyla eğleniyor gibi.

Dava partilerinin misyonu “bağlandıkları farz ve sünnetle” belirlendiğine göre “vizyonlarında” sorunlar olamaz mı?  Rabbimizin; “hayırlı ümmet`e; ma`rufu emr, münkerden nehyetme`yi” emrederken,  “orta yolu” göstermesi ne demektir?  İnsanlar; şirketlerde dahi, “misyon(amaç)`dan çok, vizyona doğru koşan bir yapılanma” isterler. Bilgiyi hazır alan günümüz insanı; “nasihatin asgarisine, vaatlerin azamisine” meyillidir. Belki de “Peygamberlerin bir uyarıcı, bir müjdeleyici olarak” gönderilmelerindeki gaye de budur.

Müslüman halklar olarak, kabul etmeliyiz ki artık Bedir Ashabı gibi sadece “iki güzelden (şehadet ve zafer) birine talip” olan bir durulukta değildir. Tanzimat`tan beri laiklikle süren meydan muharebesinde halkın beyni ağır yaralar aldı. Yara almayan kimi zihinler ise “vasatı” tutturmakta zorlandı; hatta “vasat” yerine “fanatize” oldu, “sivrilerek” genellikle “keskin sirke misal, kendi küpüne zarar” verdi.

Kimlik partileri diyebileceğimiz bizdeki dava partileri; Batı`daki emsallerinin aldıkları başarıları alamadılar. Avrupa`ya baktığımızda ”Hıristiyan demokratlar” ile “İşçi Partileri” (Sosyal Demokratlar) çatışmaktadır. Kilisenin kalan muhafazakârlık kırıntıları ile de olsa  “Demokratlar,” çoğunlukla iktidar olabilmektedirler. “İşçi Partileri” ise bizdeki sol gibi maneviyatı dışlamanın aksine halkın değerlerini var saymakla geniş tabana yayılabildiklerini gösterdiler. İngiltere`de ve İskandinav ülkelerindeki sol partiler gibi.

Mustaz`afların geçtiği zor haddeler, ödedikleri bedeller, geleceklerinin teminatı gibi durmaktadır. Tüm Ortadoğu`daki yaraların; “kanaması” veya kanamaların “pansumanla durdurulduğu” gerçeği göz önüne alınırsa; İslam referanslı partilerin; yakın gelecekteki “çözüm ve birlikteliğin asıl referensı” olacağı malum. Güçlü bir ati için; “sabır, acile heves etmeme” önem arz etmektedir.

Ulusalcılıktan beslenen dava partilerinin; halkın zihinlerindeki maziye ait; “acaba, yine mi” gibi endişelerini ne derece giderdikleri tartışmaya değer bir konudur. Halkın, eskiye dönmek istemediği, dönmeyi kolay kolay da istemeyeceği bir vakıadır. Türkiye sathında; bu cenahlardan birinin –adeta koparırcasına- gerdiği ip, diğerine yıllarca kazanım sağladıysa da artık bu zeminde işin o kadar kolay olmayacağı da belli.

Hizmet Partileri: Bir inanç ve düşünceden ziyade mevcut şerait üzerine ürettikleri tez ve söylemlerle öne çıkan partilerdir. Geçmişteki DYP, ANAP gibi. Bunlar, dünyada da bizde de verebildikleri hizmet ve kişi merkezli oldular; bunların hitamı ile de bitiverdiler.

“El mi yaman, bey mi yaman” göreceğiz ancak; “halkın gücü, Hakk`ın gücüdür” vesselam…

Diğer Köşe Yazarları