• DOLAR 32.338
  • EURO 35.091
  • ALTIN 2310.4
  • ...

Uzun zamandır Mültecilerin dramları ve ölümlerine şahit oluyoruz. Aslında bu göç ve ölümler birçok şeyi anlatıyor. İnsanların acılara karşı ne kadar duyarsızlaşacağı ve ne kadar acımasız olabileceğini anlatıyor. Kendi çıkarlarını insanların üzerinden devşiren vicdansızları anlatıyor. İnsanların çaresizlikten dolayı bile bile ölüme atlayabilecek bir umut deryasını anlatıyor. Bu haberlerin sıradanlaştığı duyarsızlığını anlatıyor… Ve daha neler anlatmıyor ki… Hatırlanacağı üzere bütün göçmenlerin ve denizde boğulanların tercümanı hükmünde olan Aylan bebek birçok şeyi anlatmıştı. İnsanlıktan nasibini almış herkes, Aylan bebek`i gündemine almıştı. Ama daha birkaç gün önce İzmir`e yakın Yunan denizinde ölen ikisi bebek, 9 kişinin ölümü sadece küçük bir haber olarak ortada duruyor. Bu soğuk sularda ölen yüzlercesi gibi onlar da dünyaya bir şeyler anlatmak istiyordu.

Bu meseleyi çözmeye aday olan ülkelerin bakış açılarındaki gariplik de dikkat çekiyor. Bu göç neticesinde denizlerde veya bombalar altında can veren masum ölümlerin; sanki bir depremde, bir Tsunami`de veya bir afet olayından kaynaklandığı gibi davranılıyor. Bu meseleye sadece “yardım ve barınma” boyutuyla yaklaşmak lokal bir çözüm olacaktır. Meselenin kaynağına inmeden bu mülteci sorununun çözümünü beklemek düşünülemez. Çünkü her geçen gün yeni devletlerin hesapları nedeniyle; başta Suriye`deki iç hesaplaşma olmak üzere, bu devletlerdeki politikaları neticesinde göç ve ölümler bir kat daha artmaktadır. Kendi aralarındaki hesaplaşmaya kurban giden bu insanlar tam manasıyla bir “siyaset tiyatrosunu” insanlığa sunmuş bulunuyorlar. Bu devletler, çözümün kaynağına inmek ve bu meseleyi çözmekte samimi bir resim ortaya koymamış ve koymaya aday da gözükmüyorlar.

Mültecilerin dramından söz eden Avrupa ülkelerinin duyarsızlığı ve ikiyüzlülükleri; kendi sınırlarına gelen bir avuç mülteciyi içeri almamaları, onların hangi boyutuyla bu meseleyi önemsediklerini gösteriyor. Türkiye içerisinde milyonları bulan mülteci sayısına, Avrupa`dan gelen yardımlar ise komik denecek kadar azdır. Bugünlerde Cenevre`de toplanan ve bir kolu da mültecileri barındıran bu meselede Türkiye`yi yalnız bırakmaları; hatta onu zor durumda bırakmaları da niyetlerini en iyi şekilde gösteriyor. BM kararlarına göre bir devlete göç eden mülteci sayısı yüz bini geçtiğinde toplu bir yardım yapılması söz konusudur. Bu yasa`nın gereğini yerine getirmeyen ve kendi kapısına dayanan bir avuç mülteciyi barındırmayan bu kişilerden medet ummak ve çözüm beklemek gerçekçi bir bakış olamaz.  Evet, mülteciler, Avrupalıların bakış açılarını, iç dünyalarını ve duyarsızlıklarını tüm dünyaya bir kez daha anlatmış bulunuyorlar.

Ayriyeten denizde boğulan bebekler, ihtiyarlar, kadınlar; İslâm ümmetinin yüzüne bakarak bu “hal bize yakışmaz” gerçeğini anlatıyor. İslâm ümmetinin tarumarlığının sonuçlarını anlatıyor. Birbirleriyle dalaşmaları ve birbirlerini kırmalarının sonuçlarını anlatıyor. Devletler bazında  “bir olmanın” güçlü olmanın önemini anlatıyor. Kendi sırtlarını emperyalist devletlere vermenin sonuçlarını anlatıyor. Küçük teferruatları büyütmenin büyük sonuçlarını ve girilen girdabı anlatıyor. Müslümanların “deniz dalgalarında sürüklenen cesetlerin kıymetsizliğini” anlatıyor. Kendi memleketlerinden kaçarken, çocuklarıyla birlikte bombalarla parçalanmanın neticesini anlatıyor. Gurbet diyarlarda bir kuru ekmeğe muhtaçlığı anlatıyor. Köşklerinde petrol paralarının hesaplarını yapan liderlerin insansızlığını anlatıyor. Netice olarak mülteciler çok şeyi anlatıyor… Müslümanlar kendi meselelerini kendi hal etmedikçe ve kendi iplerini batılıların elinden kurtarmadıkça bu mesele ortada kanser gibi duracaktır. Her gün ümmetin vücudunu kemiren bu kanserin varlığını anlatan mültecileri anlamak ve ona göre pozisyon almayı anlatıyor…