Mehmet Yavuz

Ya Kur`an`dan ya da Kerry ve Lavrov`dan!

24.06.2016 10:14:00 / Mehmet Yavuz

İslam dünyasının birlikte ve beraber hareket etmesi konusunda söylüyorum evet:

Ya Kur'an'dan ders alırız veyahut da Kerry ile Lavrov'un örnekliğine kalırız.

'Soğuk Savaş' sonrası 'Demir Lady' lakaplı İngiliz Başbakanı bayan Thatcher'ın "Yeni Bolşevizm İslamizm'dir!" sözünün üzerinden çeyrek asırlık bir zaman dilimi geçti.

Öylesine söylenmiş bir söz değildi elbette.

Yeni bir stratejinin işaret fişeğini oluşturuyordu.

Savaşın/saldırıların yoğunlaştığı bölgelere bakınca "Diranketi"(Dişi dökük)İngiliz başbayanın sözlerinin boşuna söylenmediğini daha iyi anlıyoruz.

Afganistan, Irak, Sudan, Yemen, Libya, Mısır, Suriye.

Sonrasında ise Türkiye ve İran.

Küresel, ırkçı emperyalizmin her bir ülkeye müdahale gerekçesi farklı farklı.

Bazı ülkelere müdahale gerekçesi, öyle bir meşruiyet ve masumiyet karinesine büründülüyor ki buna katılmamak veya kapılmamak nerede ise mümkün değil.

Saddam'ı devirme gerekçesi "Şii çoğunluğu", Esed'i devirmek isteme gerekçesi ise "Sünni çoğunluğu" adeta cezbetti.

Kürt halkının mazlumiyeti ve hak gasbından kaynaklı mağduriyeti içine gizlenmiş şeytani emeller gibi...

Veyahut "Halifeyi kurtarma, Milli Mücadele, Kuvvay-ı Milliye" kılıfları içine gizlenmiş "laikçi, tekçi, Türkçü" anlayışlar gibi.

Ne hazindir ki bu tuzakların fark edilmesi için birkaç yüz bin insanın ölmesi, birkaç milyonun da göçmesi,

Şehirlerin harabeye dönmesi, göç, açlık, sefalet ve oyunu kuranlardan medet umulması,

Daha da ötesi, bir nebze rahat ve huzur için sığınmaya çalıştığı devletin dinini dahi kabullenme gibi trajedilerin yaşanması (mı) gerekiyor?

Canımız acıyor, ağırımıza gidiyor ve kahroluyoruz.

Oyun büyük, tuzak girift, kumpas sinsi.

Yeni nesil savaşlar ve işgaller yeniden formatlanıyor ve güncelleniyor.

Eskiden olduğu gibi bir ülke işgal edildiğinde o ülkenin başına kukla bir hükümet artık getirilmiyor.

Hedefteki ülke onlarca yıl sürecek bir iç çatışma kaosuna sürükleniyor.

Tuzağa çekilen ve birbirleri ile çatıştırılarak enerji kaybına uğratılan güçler, yenişememe ve geriye dönememe anaforuna teslim ediliyor.

Yenilmek, hatta yenilgiyi kabullenmek de yetmiyor.

Oyun kurucu güçlerin kontrolünde sonsuza kadar sürmesi planlanan bir fitne ateşi yakılıyor.

"Kavmiyetçilik" odunu, "mezhepçilik" benzini, "devlet çıkarı" kömürü ve "grupçuluk taassubu" çırasıyla...

Tutuşturuldukça tutuşturuluyor.

Bütün Müslümanlar ve topyekün İslam coğrafyası yanıp kül olana kadar da çıkarcı hırslar ve kadim intikam ateşi sönmeyecek gibi görünüyor.

Bin dört yüz yıllık "İnsaniyet Mektebi Medeniyeti"nin külleri göğe savrulurken "gerekçe zindanı"na hapsedilen zihinler, "ne bir yol bulabiliyor ne bir yol açabiliyor."

Oysa her kriz bir fırsat, her sorun bir imkan sunmalı değil miydi?

Öfkemizi yutmalı, insanları affetmeli ve bile bile bir yanlışta ısrar etmemeli değil miydik?

Fitne zamanı konuşuyorsak susmalı, yürüyorsak durmalı, ayakta isek oturmalı değil miydik?

Güzelim bir duvarda iğreti duran bir tuğlanın kıpırdatılması ile duvarın yıkılması mukadderse, o tuğlaya hiç karışmamalı değil miydik?

Usul ve esas dengesinde usulün esasa takaddüm ettiğini bilmeli değil miydik?

"Bizim uğrumuzda mücahede edenlere muhakkak ki yollarımızı göstereceğiz." diyen Kur'an-ı Azimüşşan'a kulak vermeli değil miydik?

Gelinen noktada "yol"suz kalmış ve yol gösterimi nimetinden yoksun kalmışsak, mücahede ve mücadelemizi sorgulamamız gerekmez mi?

Attığımız her adım ve ürettiğimiz her siyaset; husumet, kan, kin ve fitne ile neticeleniyorsa bila kayd u şart ve bila tereddüt terk etmeli değil miyiz?

Yeri değil belki ama kıssadan hisse sadedinde söylemeden geçemeyeceğim:

"Kahta ilçemize bağlı Eski Kahta köyünde Avrupalı bir arkeolog, arkeolojik kazılar yapmak için uzun yıllar bu köyde kalır. Halkla iç içe olur. Yanında kazı işçisi olarak çalışan köylülerin Cuma saatinde işi bırakıp namaza gittiklerini görünce tek başına kalmaktan sıkılır ve bir müddet sonra o da camiye gider. Bunun üzerine yetişkin oğlunun namaz kılmaması ve cumaya gelmemesinden şikayetçi olan köylü ümmi bir amcamız, "İbéme bi qurbana vi gawiri be. Ku gawire ji qe nebe hatiye camiyé"(Bizim İbo, bu gavura kurban olsun. Gavur olsa da hiç değilse camiye gelmiş) der.

Dediğim gibi kıssadan hisse işte!

Doğrudan doğruya Kur'an'dan ilham almazsak, korkarım ki Kerry ile Lavrov'la terbiye edilmek, ders almak zorunda bırakılacağız.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar