• DOLAR 32.484
  • EURO 34.972
  • ALTIN 2436.749
  • ...
Eyyübi Devrim ve Medeniyetinin İslami Kimliğimiz Üzerindeki Etkisi -1
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Yılmaz / Araştırma

Tarihini bilmeyen, kendini bilmez. Kendini bilmeyen ne yaptığını ve ne yapması gerektiğini bilmez. Tarih, bugünün ve yarının aynasıdır. O aynaya bakan kendini, bugününü ve yarınını görür  .Selahaddin-i Eyyübî, adını en çok anıp en az bildiklerimizdendir.

Oysa o, İslam`ın kendisinden sonraki 800 yılı üzerinde en çok etkili olmuş isimlerindendir. Sadece askerî olarak değil, ilmî olarak da Hulafa-i Raşidin döneminden sonra İslam dünyası üzerinde en köklü değişimin önünü açan hükümdardır.   Selahaddin ve Eyyübiler bilinmeden İslam`ın Batı`yla ilişkileri, Müslümanların Moğollarla savaşlarındaki referansları, Osmanlı`nın Batı`yla mücadelesi ve içerideki Hıristiyan-Yahudî azınlıklara karşı tutumu asla anlaşılamaz.

Selahaddin ve Eyyübiler bilinmeden bugünkü toplumsal yapımız anlaşılamaz.

İnşaallah bu yazı dizimizde Selahaddin-i Eyyübi`nin İslamî kimliğimiz üzerindeki etkisini konu alacağız. Şunu belirtmekte yarar vardır: Bu çalışma, İslamî kaynakları (Türk, Kürt, Arap unsur farkı da gözetilerek) ve Batı kaynakları üzerinde yapılmış uzun bir araştırmanın ürünüdür. Buradaki her ifadenin kaynağı ve gerekçesi vardır. Hepsini gazete sayfalarına sığdırmak mümkün değildir. Ayrıca, bu araştırma asla “her şeyi” kapsama iddiasında da değildir. Bu konudaki araştırmalar, tarih, sosyoloji ve eğitim bilimi (pedagoji) alanlarında eğitim gören kardeşlerimizin üniversite tezi niteliğindeki çalışmalarını beklemektedir. Belki bu araştırma, onların tezleri için sadece ipuçları sunacaktır. Gayret bizden, yardım Allah`tandır; dua ve katkılarınızı bekliyoruz.

NEDEN “DEVRİM” VE “MEDENİYET”?

Selahaddin-i Eyyübî`nin hayatında en büyük zafer Kudüs fethidir. İbn-i Esir`in ifadesiyle “Kudüs`ün fethinden doğan bu şeref, Hz. Ömer (ra)`den sonra Selahaddin`den başka kimseye nasip olmamıştır. Bu fetih, iftihar vesilesi olarak ona yeter.”*

Ama Selahaddin, sadece Kudüs fatihi değildir. O;

1. Mısır`ın iktidarını ele geçirirken ihtilalcı bir askerdir.

2. Bu ihtilalın hemen ardından yozlaşmış Şii Fatimî iktidarı yerine ilmi kurumlarla donatılmış yeni Mısır`ın kurucusudur. Orada kurduğu ilmî kurumlarla ve getirdiği malî sistemle Şeriatı ihya eden bir devrim komutanıdır.

Devrimci yönü, İslam`ın büyük hükümdarlarından Nureddin Zengi`nin vefatı üzerine Şam ve Mısır hükümdarı olmasından sonra da tedbir ve sükûnet içinde devam etmiştir.

Selahaddin öncesi İslam dünyası ve sonrası İslam dünyası, sadece Haçlı tehlikesini atlatmasıyla değil, ilmî kurumlarıyla, mali sistemiyle, devlet divan kayıtlarıyla asla bir değildir.

Selahaddin, öncü İslam hükümdarı Nureddin Zengi`nin başlattığı ıslahat hareketini bugüne kadar izleri silinmeyen bir devrime çevirmiştir. Duyarsızlığın pençesinde kıvranan, pek çok şehrini, fuhuş evlerinin, meyhanelerin sardığı merkezî İslam dünyasının çoğunu yeniden inşa etmiş. Haçlılara karşı kendisini madden ve manen koruyacak bir duyarlılık ve alışkanlığa ulaştırmıştır.  (Saltanatı sonlandırmaması dışında bu devrimin eksiği yoktur. O gün bunun yapılıp yapılamayacağı ise tartışmalıdır.)

3. Medeniyet, eser ve alışkanlıklarla olur. Selahaddin Hazretleri, İslam dünyasında hem alışkanlıkları değiştirmiş hem de Eyyübîler, hâkim oldukları bütün şehirlerin bugüne kalan çekirdek yapısını oluşturmuştur. Kahire, Şam bir yana Antep, Urfa, Hasankeyf, Siirt gibi şehirlerde bile yer yer kendilerinden sonraki bütün çağlara denk gelecek kadar eser bırakmışlardır. Buralardaki camilerin, medreselerin ve tarihi yapıların ezici çoğunluğu onlara aittir.

Bir mücadele, bir fetih, bir medeniyet ancak eğitim kurumlarıyla kalıcılaşır. Selahaddin, hem Zengi`nin medreselerini geliştirerek hem de yeni medreseler kurarak kendi İslamî mücadele anlayışını, fetihlerini ve medeniyet kurma çabasını ümmet için kalıcılaştırdı. Ondan sonra Batılılar yüzyıllar boyunca, İslam dünyasına toplu bir saldırı yapmaktan korktu; son iki yüzyılda da bu tür bir niyetleri belirdiğinde İslam ümmeti onları Selahaddin Hazretlerinin mücadele ruhuyla korkuttu.

İslam dünyasının dış kaynaklı ilk büyük belası Haçlılardır. Kudüs`ü işgalle kalmayarak yüce Peygamberimizin Ravza-ı Şerif`ini yağmalayıp mübarek naaşlarını memleketlerine götürme planı dahi yapan Haçlıları, Selahaddin`in bizzat kendisi Akdeniz`e dökmüştür. Bugünkü kayıtlara göre coğrafyamıza kasteden 600 bin Haçlı`dan en çok yüzde onu Avrupa`ya dönebilmiştir.

İslam`ın Haçlılardan sonraki en büyük belası Moğollardır. Moğolları, 1260`ta Ayn Calut Savaşı`nda yenen Memluklar** da Selahaddin`in Bahriye(Denizci) teşkilatıdır. Memluk ordusunu Mısır`da o kurmuştur; onun varisleri yaşatmışlardır. Memluk generalleri 1250`de askeri ihtillalle Eyyübîlerin yerine geçmişler ve Selahaddin`in Haçlılara karşı savaştığı gibi Moğollarla savaşmışlardır. Moğolların ta Çin Seddin`den yola çıkıp önlerine çıkan bütün İslam diyarlarını harap ettikten sonra Selahaddin Hazretlerinin Memluk ordusuna takılmaları dikkate değer bir olaydır.

İslam dünyasının son büyük devleti Osmanlı`dır. Osmanlı, İslam`ı Doğu Avrupa`ya ulaştırdı, Bizans`ı yıktı, İstanbul`u fethetti, Hıristiyanlar karşısında yüzyıllar boyunca İslam`ın seddi oldu. Dünya tarihini değiştiren bu muhteşem imparatorluğun bütün ilk dönem fikrî yapısını belirleyen âlim ve mutasavvıflar ya bizzat Eyyübî topraklarında doğup yetişmişler ya da eğitimlerini Eyyübîlerden kalma Şam ve Mısır medreselerinde yapmışlardır. Osmanlı`nın manevi kurucusu Şeyh Edebalî; Osmanlı medreselerinin kurucusu Davudî Kayseri; İslam`ı Doğu Avrupa`ya ulaştıran II. Murad`ın Şeyhülislamı Molla Fenarî, Osmanlı`yı imparatorluk yapan Fatih Sultan Mehmed`in hocaları Molla Güranî, Akşemseddin… Hepsinin hayat hikayesi Eyyübîlerin şahididir. Osmanlı`nın ilimde İmam Ğazalî`ye dayanan klasik anlayışının yanında içerideki Hıristiyan-Yahudi azınlığa karşı müsamahakar, dış siyasi Hıristiyanlığa karşı ise kuşkucu, parçalayıcı ve daima tedbirli tutumunda bu büyük alimlerin Eyyübî medreselerinden aldığı dersin neticesidir.  (İnşaallah bu yazı dizisinde bunu ayrıntılarıyla açıklayacağız.)

Selahaddin, merkezî İslam dünyasını içinde bulunduğumuz asırdan bile daha kötü bir durumda buldu; yüzyıllarca dış düşmanların şerrinden koruyacak bir donanıma kavuşturdu. Bu, bir devrim hem de çok güzel bir devrimdir. Bu, bir medeniyet hem de çok büyük bir medeniyettir. Bugün neredeyse Selahaddin`in İslam dünyasını bulduğu yerdeyiz. Bunun için Selahaddin`i tanımaya ve tanıtmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.

SELAHADDİN`İN MİLLİYETİ İSLAM`DIR

Selahaddin-i Eyyübî`nin kökenini tartışmak bile abestir. Selahaddin-i Eyyübî, Kürttür. Ancak onun kişiliğini İslam`dan başka hiçbir milliyet açıklayamaz. O, ümmetin adamıdır; onun kişiliğinde ümmetin Arap, Türk, Fars, Kürt bütün unsurlarının buluşması vardır. Dağlarda yaşamaya alışık olmakla Kürttür, vur-kaç tekniğindeki başarısıyla Araptır, düşmanı oyuna getirme yeteneğiyle Farstır, ordu kurma becerisiyle Türktür. Çekirdek kadrosu, elbette kendi ailesi, mutlak dostları, kendisini Mısır`a vezir yapan ve çoğu onun emrinde şahadete kavuşan Hakkarili ve Erbil Kürt alim ve süvari birlikleridir. Ama askerlerinin önemli bir bölümü Türktür. Yanında pek çok Arap ve Fars alimi vardır. Nizamiye Medreselerinde yetişen her unsurdan ümmet âlimlerini dikkate almadan Selahaddin`i anlamak mümkün değildir.

Devam Edecek…

*El Kamil Fi`t-Tarih, Bahar Yay., c. 11., s. 436

**Memluk: Kölemen veya ğulam denir. Paralı asker anlamındadır. Selahaddin-i Eyyübî`nin memlukları, kendisine genellikle amcası Esedüddin Şîrkuh`tan kalmışlardır. Çoğunluğu, Kıpçak Türkü ve Çerkezdir.

SELEHADDİN ve ŞEYH HALİD, GENÇ ARAŞTIRMACILARI BEKLİYOR

Tarihle ilgili araştırmalarda binlerce ismi gördüm. Onlardan ikisini daha önce iyi tanımadığıma çok ama çok hayıflandım: Selahaddin-i Eyyübî ve Şeyh Halid-i Bağdadi(Şehrezurî). Selahaddin`i çoğu kişi gibi okul kitaplarında duydum. Çünkü klasik İslamî eğitimimizde ondan söz edilmezdi. Herkes gibi onu sadece komutan diye bildim. Onu araştırırken ilmî ve amelî yönden hayal kırıklığına uğrama korkusu yaşadım. Rabbim, karşıma bildiğimden daha iyi bir Selahaddin çıkarsın diye dua ettim. Onu tanıdıkça ona hayran kaldım. Karşımda Hülafe-i Raşidin döneminden bu yana İslam tarihinin en büyük komutanı vardı. Ebu Ubeyde bin Cerrah (ra) gibi bir komutan, Hz. Ömer (ra) gibi bir emirdi. Mehmet Akif, onun için  “Şark`ın en sevgili sultanı” derken, Seyyid Kutup ondan övgüyle söz ederken onu tanımalıydım. İslam tarihini çok iyi bilen Akif`in bu sözüyle iman-akide-amel üçlüsünü hep bir arada gören Seyyid Kutup`un sözleri öylesine söylenmiş olamazdı.

Şeyh Halid`i liseye başlarken tanıdım; o günlerde Muhammed Emin El Kürdi`nin Tenvirü`l Kulub`unun çoğunu ders olarak aldım. Ama Şeyh Halid`in sadece fikirlerini okudum orada. Muazzam biyografisini görmedim, duymadım. Onun Cezayirli Şeyh Abdulkadir, Çeçen İmamı Şeyh Şamil, Kıyam önderi Şeyh Said gibi alim mücahitler ve Üstad Bediüzzaman gibi büyük bir müceddidle ilgisini öğrenmedim. Çünkü, bizde Beni israil alimlerinin menkıbeleri okutulur, hayatları ezberletilir. Ama Hz. Resullah`ın (S.A. V.) siyeri dahil yolumuzu gösterenlerin hayat hikayesi doğru dürüst okutulmaz. Tahlil edilmez. Bunun için tarih bilincinden yoksunuz.

Gerek Selahaddin-i Eyyübi gerek Şeyh Halid Hazretlerinin (Allah onlardan ve onların yolunda gidenlerden razı olsun) İslamî kimliğimiz üzerindeki etkisi tarih, sosyoloji, ilahiyat, pedagoji alanlarında eğitim gören kardeşlerimizin ilmî araştırmalarını beklemektedir. Ey hayır sahipleri, hayra koşunuz…

SELAHADDİN-İ EYYÜBÎ`Yİ NEDEN ÖĞRETMEDİLER?

İslam dünyasında, yeni dönemde tarih eğitimi ulus devletler zamanında başladı. Bu süreçte Selahaddin-i Eyyübî`nin okullarda doğru anlatılması beklenemezdi. Bunun üç genel, iki de özel nedeni vardır:

A. Genel Nedenler

1. Ulus devletlerin İslam tarihine yaklaşımları olumsuzdur. İslam tarihinin bugün bir ihyaya vesile olacak şekilde okullarda okutulması onların çıkarına değildir.

2. Ulus devletler, ışığı Batı`da arıyorlar; “Güneşin Batı`dan doğduğuna” inanıyorlar. Selahaddin`i anlatmak, yeni nesillerin duygularını Batı`ya karşı harekete geçmesi anlamına gelir. Ulus devletler, bunu istemez.

3. Ulus devletler, milliyetçidir. Her biri Selahaddin`i kendi milliyet çıkarı açısından ele almış. Oysa Selahaddin`in kişiliği ve mücadelesi milliyet çıkarıyla açıklanamaz. (Onu Türkleştirmek, Araplaştırmak veya sadece Kürt oluşuyla açıklamak, onu çok yönüyle öldürmek anlamına gelir. )

Selahaddin, ümmetin adamıdır. Ulus devletler, bizzat ümmet fikriyatı düşmanıdır. Hiç kimse, kendi düşmanını hakkıyla tanıtmaya çalışmaz.

B. ÖZEL NEDENLER

1. Suriye ve Mısır gibi Selahaddin-i Eyyübî`yi genelde önemseyen devletlerde Hıristiyanların devlet yönetiminde ve eğitim sistemi üzerinde önemli ağırlığı vardır. (Mısır`ın İngiliz esaslı; Suriye`nin Fransız kaynaklı eğitim kurumlarının tanıtacağı Selahaddin, daha çok Hıristiyan araştırmacıların hayran olduğu, eksik bir Selahaddin olur.)

2. Türkiye`de tarih eğitiminin planlanmasında Hitler döneminde Almanya`dan kaçan Yahudi akademisyenlerin büyük bir ağırlığı vardır. Üniversitelerde öğretim görevlisi veya danışman olarak çalıştırılan bu Yahudilerin Kudüs`ün en önemli gündem maddesi olduğu bu çağda Selahaddin`i tarih eğitiminde öne çıkarması akıl kârı değildir. (İran`ın da Fatimî meselesinden dolayı Selahaddin`e bakışı farklıdır.)

NETİCEDE,

Ulus devletler, Selahaddin-i Eyyübî`nin bugüne örnek olacak kişiliğini anlatmamışlar; sadece kahramanlık yönüne değinmişler; bunu da kendi Arap, Türk gibi kendi milliyetleri içinde açıklamışlar. Milliyeti gündem konusu olur korkusuyla, ona olabildiğince az yer vermişler ve onu ellerinden geldikçe küçük göstermeye çalışmışlardır. Onların eğitiminde ve onların etkisindeki tarihçilerin eserinde Selahaddin-i Eyyübî tarihte bir kez yaşayıp giden bir askerdir.  Selehâddin bugün yapayalnızdır.  Bu, Haçlıların Selahaddin`den intikamı gibidir.

KÜRTLERİN SELAHADDİN-İ EYYÜBÎ İLE İLGİLİ TUTUMU

Dünyanın bütün milletleri, liderlerini masumlaştırır, hatalarını, günahlarını kendilerine yüklerler. Kürtlerse, “ Wî go(o söyledi)” diyerek bütün hata ve günahlarını liderlerine yükler, kendilerini masumlaştırırlar. Bu karakteristik özellikleri onların şeyhler dışında bütün kahramanlarını yalnız bırakmalarına yol açmıştır. Hatta şeyhler bile yer yer bu gazaptan nasibini almıştır. Kürt tarihçi İbn-i Esir, Selahaddin`in en büyük eleştirmenidir. Modern çağın kendine Kürt diyen kimi sosyalistlerinin tavrını ise Cegerxwin denen adamın tavrı açıklar: Cegerxwin; Selahaddin`in Şam`daki mezarını tekmeleyip “Sen de başkalarının babası gibi baba olsaydın, bu durumda olmazdık” demiş. Bu tavır, elbette Müslüman Kürtlerin tavrı değildir. Ama Selahaddin-i Eyyübî, tanıtılmayınca bu habis tavır Kürt gençleri arasında ruhlara bulaşan veba gibi günbegün yayılmaktadır.

Diğer Bölümler

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir