• DOLAR 32.381
  • EURO 35.066
  • ALTIN 2324.96
  • ...
Yalçın'dan 4/C ve İş Güvencesi Çağrısı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Devlet Personel Başkanlığı'nın Bursa’da gerçekleştirdiği “Kamu Personel Sisteminin Değerlendirilmesi” çalıştayı Bursa'da başladı. Çalıştaya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Memur-Sen Genel Başkan Vekili Metin Memiş, Memur-Sen Genel Başkan Yardımcıları Mehmet Bayraktutar, Hacı Bayram Tonbul, Devlet Personel Başkan Vekili Enes Polat, Memur-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanları ve genel başkan yardımcıları katıldı.

Çalıştayda konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın 4/B ve 4/C kapsamındaki mevcut personel kadroya geçirilmesi çağrısında bulundu.

Yalçın, “Kamuda kadrolu istihdam, memurluk dışındaki bütün istihdam türlerinden vazgeçilmeli. 4/B ve 4/C kapsamındaki mevcut personel daha fazla gecikmeden kadroya geçirilmelidir.  Sözleşmeli personel istihdamına son verilmelidir. Kadrolu öğretmene bakınca, eğitim hizmetleri asli ve sürekli nitelikte kamu hizmetidir. Sözleşmeli öğretmene bakınca ise, eğitim asli ve sürekli olmak bir taraf kamu hizmeti olarak görülmüyor. Bu anlamda öncelikle siyasetin ve bürokrasinin, kamu hizmetine, hangi hizmetlerin asli ve sürekli nitelikte kamu hizmeti olduğuna ilişkin tanımlarını makul zemine oturtması gerekiyor. Bu noktadaki kafa karışıklığının sona ermesi gerekiyor. Bunun da yolu belli, kamuda memur statüsünde istihdam mutlak olmalı sınırlı sayıda (toplam personelin yüzde 2’sini aşmayacak seviyede)  ve kapsamda sözleşmeli personel istihdamı dışında bir istihdam türü kamuda olmamalıdır.” dedi.

“Kamuya alımlarda adaletsizlik olmasın”

Kamu personelinde istihdam türü kadar önemli bir konunun kamu hizmetine alınmada, kamu hizmetine girmede vatandaşların tabi tutulacağı süreç olduğunu belirten Yalçın, “Mevcut durumda ağırlıklı olarak merkezi sınava dayalı bir sistemimiz var. Eksikleri, aksayan yönleri, ihtiyaca cevap vermeyen yönleri var mı bu sistemin var. Ancak, kamu vicdanında net ve olumlu bir kanaat oluşturduğu da kesin. Herkesin ortak bir zaman diliminde ortak soruyla ve ortak kurallara dayalı olarak girdiği bir yeterlilik ve yarışma niteliğine sahip. Son dönemde bu yönteme yönelik bazı değişiklikler uygulamaya geçirildi. Merkezi sınav sonrasında düzenlenen mülakat sınavı nihai sonuç ölçütü haline getirildi. Öğretmenlikte böyle bir yöntem var. Biz,  kamu hizmetine girmede/alınmada merkezi nitelikte bir sınavın kamu vicdanı noktasında elzem olduğuna inanıyoruz. Bunun yanında, kurumlar kendi ihtiyaçları, ana meslek grupları için kurumsal bazda sınavlar yapabilir. Ancak, bu noktada mülakat yerine kuruma ve alana dair bilgi düzeyini ölçmeye dönük bir yazılı sınavın daha doğru olacağına inanıyoruz. Kadro sayısından daha fazla sayıda, iki ya da üç katı aday çağrılıp, küskünler ve gerginler kitlesi oluşturmasını sosyolojik açıdan da hukuki açıdan da sıkıntılı görüyoruz. İstisnai memurluk kadroları üzerinden sınavdan muaf tutulanlar ile sınavda başarılı olduğu halde mülakatta elenen kitlenin aynı toplumda bir arada bulunmasının üreteceği riskleri görmezlikten gelemeyiz. Biri varsa diğeri olmamalı... Sınavsız atayacak yetki ile sınavı kazananı mülakatta eleyecek yetkinin bir arada bulunması doğal bir adaletsizlik tespitine neden olur.” dedi.

“Teşvik, tehditten daha az maliyet üretir”

Yalçın sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bu ülkede sıkça tekrarlanan ifadelerden biri ‘atanayım da neresi olursa olsun’, ‘ülkenin her yeri bizim neresi olursa olsun’  türü beyanlardır. Başlangıçtaki bu ifade atama sonrasında, memlekete atanmak için ‘ne yapabilirime’ dönüyor. Siyasi zeminler, bürokratik zeminlerde bunları ne yapabilirime destek oluyor. Sonuç, bir tarafta kadro fazlası, diğer tarafta personel ihtiyacı. Dengeyi sağlaması beklenen yapılar, dengeyi bozan kararlara, uygulamalara kapı aralıyor. Sonrasında “rotasyon” zorunlu hizmet ve benzeri metezori uygulamalar devreye sokuluyor. Teşvik değil tehdit hükümleri, istek değil dayatma uygulamaları sahaya çıkıyor. Öğretmensiz sınıflar kadar, sınıfı olmayan öğretmenler, doktor bulamayan hastane ya da hasta yoğunluğu olmayan doktorlar aynı zaman diliminde ve ülkede bir arada bulunuyor. Dengeli dağılımı sağlamak istiyorsak, kuralların gücüne dayanmak yerine insanların rızasını kazanmak yöntemleri devreye sokulmalı.  Personel ihtiyacı bulunan, istihdamda zorluk çekilen yerler, bölgeler ve iller, ilçeler gün gibi ortadadır. Bu durumu değiştirmek için yapılması gerekenleri bulmak içinde yeni keşiflere gerek yok. Gitmeyi isteyenleri, kalmayı hedefleyenlere dönüştürebiliriz. Bu tür bölgelerde kalma süresine yönelik teşvikler, ilave ödemeler, görevde yükselme ve unvan değişikliğinde avantajlar, sosyal güvenlikte emeklilik süresine, emekli ikramiyesi ve maaşına yönelik artışlar sağlamak gibi sayısız yöntemi hayata geçirebiliriz. Bunların her biri parasal maliyet üretir denerek buna yanaşılmıyor.  Öğretmensiz sınıfın ürettiği maliyet,  doktorsuz hastanın ürettiği maliyet net hesaplanmadığı için görünün maliyete odaklanılıyor. Teşvik, tehditten daha az maliyet üretir.” (İLKHA)





Bu haberler de ilginizi çekebilir