• DOLAR 32.603
  • EURO 34.877
  • ALTIN 2497.306
  • ...
TARİHTE BUGÜN
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

TARİHTE BUGÜN / 2 ŞUBAT

1703: Japonya'da meydana gelen depremde 200 bin kişi öldü.

1709: Alexander Selkirk (OKUNUŞU: aleksandır selkirk) adlı bir İskoç, 4 sene 4 ay Şili sahiline 400 mil uzaklıktaki bir adada tek başına yaşadıktan sonra kurtarıldı.
Alexander Selkirk, 1676 yılında doğar. O devirde maceraperestler ve kanun kaçaklarının bir gemiye atlayıp denizlere açılması ve korsanlara katılması en popüler işlerdendir. Alexander Selkirk de öyle yapar ve korsanlara katılır. Katıldığı korsan gemisi başka korsanlarla savaşır ve bir adaya sığınmak zorunda kalır. Alexander Selkirk, burada korsanlar arasında huzursuzluk çıkararak gemiye binmemeyi, bu adada kalmayı fısıldaşır. ceza olarak korsanları kaptanı "Madem bu kadar kalmak istiyorsun, kal" der ve adada onu yalnız bırakır. böylece bu adada 4 yıldan fazla tek başına kalır ve sonuçta 2 Şubat 1709′da Duke (OKUNUŞU: Dük) isimli bir gemi tarafından adadan kurtarılır.

1833: İbrahim Paşa Komutasındaki Mısır Ordusu Kütahya'ya Kadar İlerledi.

1861: Sultan Vahdeddin doğdu.

1880: Cadde ve sokakların gece aydınlatılması uygulamasına ilk defa Hindistan Wabash'ta (OKUNUŞU: Vabaş) başlandı.

1918: ABD, I. Dünya Savaşı'na girdi.

1933: Adolf Hitler, Almanya parlamentosunu feshetti.

1935: İlk yalan makinesi Leonar de Keeler (OKUNUŞU: Leonar de Keler) tarafından denendi.

1935: 1 Şubatta Müzeye çevrilen Ayasofya bir gün sonra 2 Şubatta halkın ziyaretine açıldı.

1939: Said Nursi'nin talebelerinden Barlalı Mustafa Çavuş vefat etti.

1962: 400 yıl sonra ilk kez Neptün ve Plüton aynı hizaya geldiler.

1966: Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, ABD Başkanı Johnson`un gönderdiği özel uçakla tedavi olmak için Amerika'ya gitti.

1967: Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarlığına, Başbakanlık Özel Teknik Müşaviri Turgut Özal getirildi.

1978: Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık, "Ordu içinde kontrgerilla yoktur" dedi.

1982: Suriye`de katil rejim, Hama kentine yönelik büyük bir operasyon gerçekleştirdi. 40 binden fazla müslüman katledildi.

1984: Vergi iadesine ilişkin yasa yürürlüğe girdi. Böylece 1 Ocak 1984 tarihinden itibaren ücretlilerin, memurların, emeklilerin, bunların eş ve çocuklarının ve bakmakla yükümlü olduğu yakınlarının kira giderleri hariç, ev eşyaları, yiyecek, giyecek için yaptıkları harcamalar ile eğitim ve sağlık harcamaları vergi iadesine tabi olacak.


1989: Son SSCB askeri birliği de Kabil'i terk etti. Böylece Afganistan'daki dokuz yıllık Rus işgali sona ermiş oldu.


1990: Güney Afrika devlet başkanı De Klerk, Afrika Ulusal Kongresi'ne konulan 30 yıllık yasağı kaldırdı. Aralarında Nelson Mandela'nın da bulunduğu siyasi mahkumların en kısa sürede serbest bırakılacağını söyledi.

1997: Ankara Sincan'da Refah Partili belediyenin düzenlediği Kudüs Gecesindeki konuşması nedeniyle, Türkiye, İran'ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri'yi resmen protesto etti.

2000: Fildişi Sahili Milli Takımı, Afrika Kupası'nın ilk turunda elenince, ülkenin diktatörü futbolcuların tümünü bir askeri kampa hapsettirdi.

2004: Konya`nın Selçuklu ilçesinde 11 katlı Zümrüt Apartmanı, “yapım hatası” nedeniyle çöktü, 92 kişi hayatını kaybetti.

2007: Birleşmiş Milletler İklim Raporu açıklandı. Küresel ısınmanın insan yaşamını tehdit ettiği uyarısı yapıldı

2008: Cumhuriyet mitinglerinin örgütleyicisi kadın dernekleri, bu kez de başörtüsü düzenlemesini protesto etmek için Anıtkabir'de toplandı. "2. ayın 2'sinde saat 2'de Anıtkabir`de" sloganıyla duyurulan eylem, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Cumhuriyet Kadınları Derneği öncülüğünde düzenlendi. Öte yandan Demokratik Sol Parti İzmir İl Başkanlığı'nın kadın üyeleri, kara çarşaf giyip yürüyüş yaparak başörtüsüyle ilgili yasal düzenlemeleri protesto etti. Cumhuriyet Meydanı'ndaki Atatürk Anıtı'na çelenk koyup, şikayette bulunan kadınlar, İstiklal Marşı okurken çıkarttıkları kara çarşafları yakarak sıfatlarının gereğini yaptılar. Zira insana saygısı olmayanların, insanların tercihlerine de saygısı olmaz. Saygı dediğimiz erdem sadece ve ancak insanlara has bir şeydir.

2009: İtalya'nın Friuli Venezia Giulia Bölgesi'nde yer alan Pordenone (OKUNUŞU: Pordenona) kentine bağlı Azzano Belediyesinin kendi sınırları içinde Müslümanların ibadet etmesine yasak getireceği ve Belediye sınırları içinde peçe ile dolaşmayı da yasaklayacağı duyuruldu. Hükümetin ırkçı uygulamalarıyla dikkat çeken ortağı Lega Nord Partisi'nden olan Belediye Başkanı Enzo Bortolotti, uygulamaya konulan yeni güvenlik paketi sayesinde belediyelere karar serbestisi tanıdığını anlatarak, “Bu sayede her belediye güvenlik adına gereken adımları daha serbest atabilecek” dedi. Daha sonra önümüzdeki hafta kesinleçecek karar kapsamını açıklayan Bortolotti, şunları söyledi: “Belediye sınırları içindeki kamu alanlarıve alanlarda ibadet yapılması kesinlikle yasaklanacak. Bunun yanında hiç kimse peçe ile dolaşamayacak. Belediye sınırları içinde yeni cami yapılmayacak.”

Bortolotti ayrıca, camide ibadetin de sadece İtalyanca olabilmesi için parlementerlerle çalışma yürüttüklerini bildirirken, “Camilerde İtalyanca ibadet edilmesi için yasa çıkartılmasına çalışıyoruz. Çünkü camilerde, kiliselerde olduğu gibi sadece ibedet edilmiyor, politika yapılıyor” iddiasında bulundu.

Bortolotti bundan 4 yıl önce de, Müslüman kadınların belediye sınırları içinde peçe kullanmasını yasaklarken karar İl Genel Meclisi tarafından geçersiz kılınmıştı.

2010: 2003 yılında Kuzey Irak'taki Süleymaniye'de 11 Türk askerini tutuklanıp, başlarına çuval geçirilmesini emreden Amerikalı General Ray Odierno, (OKUNUŞU: Rey Odieyrno) Türkiye-Irak-ABD üçlü güvenlik toplantısına katılmak üzere Ankara'ya geldi.

2011: Evli ve bir çocuk annesi Defne Joy Foster adlı dizi oyuncusu ve sunucu başka bir erkeğin evinde gece saatlerinde öldü. Bu ölüm üzerine Türkiye'deki ahlaki değerlerin yozlaştığını işleyen ve "Evli ve çocuklu bir annenin, başka bir erkeğin evinde gece ne işi vardı?" sorgulayanlar, muassır devletler çağına çıkmayı başarmış çevrelerce!!! bombardımana tutuldu.

2011: Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, başkent Sana'da Perşembe günü yapılacak büyük protesto gösterisi öncesinde parlamentoda, Şura Konseyi  ve ordu mensuplarına yaptığı konuşmasında  2013'te yapılacak seçimlerde adaylığını koymayacağını ve yönetimi oğluna bırakmayacağını belirtti. Salih ayrıca, muhalefetten planlanan protesto gösterilerini ve yürüyüşleri iptal etmesini istedi. Ancak muhalefet, Devlet Başkanı Salih'in çağrısına rağmen "Öfke Günü" diye anılan yürüyüşün planlandığı gibi 3 Şubatta yapılacağını bildirdi.      

MERCEK

2 ŞUBAT 1833: İbrahim Paşa Komutasındaki Mısır Ordusu Kütahya'ya Kadar İlerledi.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu, ikinci Mısır Hidivi ve Çukurova'da pamuk ekiminin öncüsü olan Kavalalı İbrahim Paşa, 1789'da Kavala'da doğdu. 10 Kasım 1848 yılında Kahire'de öldü. Kazandığı askeri başarılarla Mısır'da Kavalalı yönetiminin yerleşmesinde önemli rol oynayan İbrahim Paşa, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu ya da manevi oğullarından biriydi. Babasının Mısır valiliğinin onaylanmasından hemen sonra Temmuz 1805'de Mısır'a gitti. 1807 sonlarında Mısır defterdarlığına atandı. 1812'de Said'de (Yukarı Mısır'da) güçlenen Kölemen etkisini kırdı.
Hicaz'da başlayan Vahhabi ayaklanmasını bastırmak üzere, Eylül 1816'da Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından Hicaz'a gönderildi. Aralık 1817'de kendisine Babıali tarafından Paşalık unvanı verildi. 1818'de Vahhabilerin merkezi Deriye'yi kuşattı ve Vahhabi emiri Abdullah bin Suud'u tutsak etti. Hac yollarının güvenliği açısından önemli olan bu zaferiyle İslam dünyasında saygınlık kazandı.

1824'te Mora ve Girit'te çıkan ayaklanmaların bastırılması için Osmanlı Padişahı II. Mahmut Mısır'dan yardım isteyince, İbrahim Paşa, Yunanistan'a girdi ve Mora'ya egemen oldu. Bu durumdan rahatsız olan İngiltere, Fransa ve Rusya bir donanma göndererek 20 Ekim 1827'de Navarin Deniz Savaşı'nda Osmanlı-Mısır donanmasını yaktı.

Mora valiliği karşılığında Osmanlılara yardım gönderen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora elden çıkınca bu yardım karşılığında Suriye valiliğini istedi. Bu isteğinin kabul edilmemesi üzerine İbrahim Paşa'yı Suriye üzerine gönderdi. İbrahim Paşa, 1831'de bütün Suriye'yi denetimi altına aldı. Üzerine gönderilen Osmanlı ordularını ez-Zarra, Halep ve Konya'da (Aralık 1832) bozguna uğratarak 1833'te Kütahya'ya girdi. Osmanlının bu dönemde bir valisine söz geçiremeyecek kadar zayıflamış olduğuna tarihçiler dikkat çeker. İbrahim Paşa, Kütahya'ya kadar gelince ilginç bir gelişme yaşanır ve Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti ile Mısır yönetiminin arasını bulurlar. Yapılan Kütahya Antlaşmasıyla Suriye,Filistin ve Adana, Mısır'a bırakıldı. İbrahim Paşa, Suriye genel valisi oldu. Ama bir süre sonra koyduğu ağır vergiler ve zorunlu askerlik uygulaması Suriye ve Lübnan'da geniş çaplı ayaklanmalara yol açtı. Ardından daha büyük bir tehlike oluşturan Dürzi ayaklanması başladı. Yıllar süren bu ayaklanmaların İbrahim Paşa'yı yıpratmasından yararlanmak isteyen Osmanlılar, 1839'da Mısır'a savaş açtılar. İbrahim Paşa, Osmanlı ordusunu Nizip Muharebesi'nde yine büyük bir bozguna uğrattı.

Osmanlı Devleti'nin dağılacağından korkan Avrupa devletleri özellikle İngiltere ve Avusturya 1840'ta Londra Antlaşması'nın yapılmasını sağladılar. Bu antlaşma ile İbrahim Paşa, Mısır yönetiminin babadan oğula geçmesi karşılığında Suriye ve Adana'dan vazgeçti. İngiliz donanması Kavalaları tehdit edince, Mısır kuvvetleri işgal altında tuttukları topraklardan çekildi. İbrahim Paşa babasının bunaması üzerine 1848'de valiliğe atandı, ama kısa bir süre sonra öldü.

2 ŞUBAT 1935: İlk yalan makinesi Leonar de Keeler 

Yalan makinesi
Yalan makinesi, sorgulama sırasında insana bağlanarak yalan söyleyip söylemediğini tespit etmeye çalışan alettir. Temel olarak kan basıncı ve nabız atışındaki artış gibi adrenalinin yan etkilerini ölçerek çalışır.
Özellikle Amerikada büyük ölçüde kullanım alanı bulmuş, bir dönem adli delil olarak bile değerlendirilmiş, daha sonraları tarafsız uzmanların görüşlerinin doğrultusunda, makinenin doğruluğu %50 ye %50 olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.
ABD`de polis sorgulamalarında gerektiğinde bir sanığın yalan makinesine bağlanarak, doğruyu söyleyip söylemediğinin kontrol edildiği bilinmektedir. Hatta ABD`de FBI veya CIA gibi çok önemli devlet görevlerine alınmaya aday memurlara da bu test uygulanmaktadır.

poligraf da denilen bu alet ile sanığa 4-6 adet sensör bağlanır. Bu sensörlerden gelen çeşitli sinyaller, dönmekte olan bir kağıdın üzerine grafik olarak kaydedilir. Bu sensörlerle sanığın,

o Nefes alış hızı.
o Nabzı.
o Kan basıncı (tansiyonu).
o Terleme miktarı.

kayda alınır. Bazı yalan makinelerinde kol ve bacak hareketleri de kaydedilir.

Yalan makinesi testi başladığında, sanığa önce 3 veya 4 basit soru sorulur. Bu şekilde sanığın verdiği sinyallerin düzeni öğrenilir. Daha sonra gerçek sorular sorulmaya başlanılır ve sinyaller kayda alınmaya devam edilir.

Test süresince ve sonrasında bir uzman grafikleri sürekli kontrol altında tutarak, hangi sorularda sinyallerin değiştiğini tespit eder. Kalp atışının hızının artması, tansiyonun yükselmesi ve terleme genellikle yalan söylemenin belirtileridir. İyi eğitilmiş bir uzman grafiklere bakınca nerede yalan söylendiğini derhal anlayabilir.

Her şeye rağmen, insanların soruları yorumlamaları ve tepkileri farklı olduğundan, yalan söylerken farklı davranabildiklerinden, bu test mükemmele ulaşmış değildir, bazen yanıltıcı olabilir ve kesin delil kabul edilmez.

2 ŞUBAT 1982: Suriye`de katil rejim, Hama kentine yönelik büyük bir operasyon gerçekleştirdi. 40 binden fazla müslüman katledildi.

1963 yılından bu yana Arap milliyetçisi Baas Partisi tarafından yönetilen Suriye'de Müslüman nüfus 1920'li yıllardan bu yana çok büyük bir zulüm ve baskı görmektedir.
Halkın %75'inin Müslüman, %11'inin Nusayri, %9'unun da Hıristiyan olduğu Suriye toprakları, asırlar süren bir İslami geçmişe ve köklü bir kültüre sahiptir. Bu İslam toprakları pek çok İslam alimi yetiştirmiştir.
Hz. Ömer döneminde gerçekleştirilen seferler neticesinde fethedilen Suriye toprakları, sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Eyyübiler yönetimi altında kaldı. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılan Suriye toprakları, 1831 yılında Osmanlı'ya başkaldırarak ayrı bir yönetim kuran Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın eline geçti. Sonra tekrar Osmanlılara geçen Suriye 1920 yılında Fransız işgal kuvvetleri tarafından ele geçirildi. Fransız işgali Suriye halkı için büyük bir kaosun ve şiddetin de başlangıcıydı. Fransızlar, tarihsel olarak Suriye'nin bir parçası olan Lübnan'ı ülkeden kopardılar ve ayrı bir devlet haline getirdiler.

1946 yılındaki bağımsızlığa kadar süren, 26 yıllık şiddet politikası Fransız yönetiminin Cezayir'de, Tunus'ta ve diğer pek çok İslam toprağında yaptığı katliamların bir benzeriydi. İşgal sonrası Suriye halkı önemli bir direniş hareketi başlattı. Fransızlar on binlerce insanı vahşice katletti ve büyük şehirleri bombardımana tuttu. Ayaklanma şiddet yoluyla bastırıldı, ancak Fransa Suriye'de uzun süre kalamayacağını anladı.

II. Dünya Savaşı'nın ardından Suriye'den çekilmek zorunda kalan Fransızlar 1946 yılında bu ülkenin bağımsızlığını kabul ettiler. Ancak ülkeden çıkarken geriye son derece istikrarsız, çatışmaya açık bir Suriye bıraktılar. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Suriye'de konuşlandırılan Fransız mandası en çok Nusayrilere  yaradı. Fransız yönetimi ülkede azınlık olan Nusayrileri özellikle devlet kademelerine yerleştirmiş, böylece çoğunluğu oluşturan Sünnilerde bir rahatsızlık meydana getirmiş ve iki toplum arasına yapay bir düşmanlık tohumu ekmişti.

Bağımsızlık sonrası Suriye darbeler ülkesi haline geldi. 1949 yılında başlayan darbeler dönemi 1970 yılında diktatör Hafız Esad'ın gerçekleştirdiği darbe ile son buldu. Esad rejimi darbeleri sona erdirdi, ama zalim bir yönetimi başlattı. Baas iktidarı ile birlikte Suriye Müslümanları açısından zor bir dönem başlamış oldu. Çünkü yönetim Suriye nüfusunun %11'ini oluşturan Nusayri azınlığa geçmiş ve Nusayrilerin dışındaki tüm mezhepler iktidar kadrolarından uzaklaştırılmıştı. Kendilerini "Sosyalist Halk Demokrasisi" olarak tanımlayan baskıcı Hafız Esad yönetimi Suriye'yi kısa sürede bir istibdad ülkesi haline getirdi. Tüm siyasi partiler kapatıldı, Baas partisinin savunduğu sosyalist ideoloji dışındaki tüm görüşlerin savunulması yasaklandı. Tüm İslami hareketlere kısıtlamalar getirildi. Bu hareketlerin liderleri tutuklanıp, çok şiddetli işkenceler altında hayatlarını yitirdiler. Uluslararası insan hakları teşkilatlarının raporlarında Esad döneminde Suriye Müslümanlarının büyük baskı ve zulüm gördükleri, Müslüman kadınlara tecavüz edildiği, erkeklerin akılalmaz işkence yöntemlerine maruz bırakıldıkları anlatılmaktadır.
Baas yönetiminin ilk hedefi İslami kimliğin yok edilmesi olmuştur. Bu amaçla on binlerce Müslüman sebep gösterilmeden tutuklanmış, şiddetli işkencelere maruz kalmıştır. Çoğu idam edilmiş, büyük bir bölümü de kaybolmuştur. Kadınlara tecavüz, ölünceye kadar dövme, ayaklarından tavana asma gibi vahşi işkence yöntemleri uygulayan Hafız Esad yönetimi, bunun yanı sıra evlere baskınlar, camilere saldırılar, hakaretler, hiç bitmeyen tacizlerle Müslüman halkı yıldırmayı hedeflemiş ve bunda büyük ölçüde başarılı olmuştur. Suriye Devlet Başkanı Esad'ın Hama şehrinde gerçekleştirdiği katliam ise vahşetlerin en büyüğüydü. Bu şehrin yok edilmesinin tek nedeni, burada İslami hareketin çok güçlü olması idi. Hafız Esad'ın kardeşi ve zamanın Genelkurmay Başkanı Rıfad Esad, Şubat 1982'de bir gece vakti Hama'ya havadan ve karadan saldırı düzenledi. Saldırıya katılmak istemeyen askerlerin çoğu anında idam edildiler. Uluslararası Af Örgütü'ne göre piyadelerin ve tankların dar sokaklara rahatça girebilmesi için önce eski şehir merkezi havadan bombalanmış, binalar tanklar tarafından yıkılmıştı. Eski şehir neredeyse tamamen yok edilerek bazı iddialara göre Suriye ordusu yıkılmış binaların içinde saklanan asileri öldürmek veya ortaya çıkarmak için zehirli gaz kullanmıştı. Şehirdeki direnişin devam etmesi üzerine şehir büyük toplarla çevrilerek üç hafta boyunca dövüldü. 2 Şubat 1982'de Suriye ordusu geniş çaplı bir top saldırısının eşliğinde şehre saldırdı. 27 gün süren katliam sonunda yaklaşık 40 bin Müslüman vahţice katledildi. Şehir ise adeta bir harabeye döndü.

Esad'ın 30 yıl süren diktatörlüğü döneminde bunun gibi daha pek çok katliam ve vahşet yaşandı. Bugün hala Esad'ın katliamlarından kaçan çok sayıda Suriyeli Müslüman, mülteci olarak yaşamını sürdürmektedir. Sadece Suudi Arabistan'da bir milyon civarında Suriyeli Müslüman bulunmaktadır.

2 ŞUBAT 1989: Son SSCB askeri birliği de Kabil'i terk etti. Böylece Afganistan'daki dokuz yıllık Rus işgali sona ermiş oldu.

Sovyet-Afgan Savaşı Sovyetler Birliği'nin Afganistan'daki Marksist hükümetin daveti üzerine Afganistan'a girerek,  Mücahitlere karşı savaştığı 9 yıl süren bir savaştır. Hindistan savaşta Afgan hükümetine  dolayısıyla Ruslara destek vermiştir. Mücahitler ise ABD, Suudi Arabistan, Pakistan gibi bazı ülkelerden yardım almışlardır. Bu savaş, Soğuk Savaş'ın ve Hindistan-Pakistan mücadelesinin bir uzantısı sayılabilir. ABD özellikle Rusların gücünü kırmak için Afgan Cihadına kendi menfaatleri doğrultusunda destek vermişti.
Bölgeye Sovyet askerleri ilk olarak 27 Aralık 1979'da Sovyet lideri Leonid Brejnev'in emriyle gönderildi. Sovyet askerlerinin geri çekilmesi ise 15 Mayıs 1988'de başladı ve 2 Şubat 1989'da büyük kayıplar nedeniyle Mihail Gorbaçov'un emriyle sona erdi. Savaş sonrası Sovyetler bölgede 14.453 ölü bıraktı ayrıca 451 uçağını yitirdi.

İslâm, Afganistan'a Hz. Osman (r.a.) veya Muaviye (r.a.)'nin Basra valisi Abdurrahman bin Semure'nin bu ülkeye gönderilmesiyle ulaşmıştır. Afgan halkının İslâm'la tanışmasından sonra bu din onların arasında hızla yayılmaya başladı. Daha sonra ülke kabile başkanlarınca yönetildi. 9. yüzyılın ikinci yarısında büyük bir kısmı Sâmâniler'in eline geçen Afganistan'da daha sonra Gazneli Devleti kuruldu. Gazneliler'in ardından Selçuklular'ın hâkimiyetine girdi. Sonra sırasıyla Gurlular'ın, Harezmşahlar'ın, Moğollar'ın, Bâbürlülerin, Abdâliler'in, Safeviler'in ve daha başka küçük hanlıkların hâkimiyetinde kaldı. Bunların bazıları bugünkü Afganistan topraklarının sadece bir kısmına hâkim olabildiler.

Afgan kabilelerini birleştirerek ilk milli Afgan devletini kuran kişi Ahmed Şah Durrani'dir. Ahmed Şah Durrani, o zaman Afganistan'ı elinde tutan İran şahı Nâdir'in 1747'de öldürülmesinden sonra Kandehar'ı ele geçirdi ve zamanla hâkimiyet sınırlarını genişletti.
1839'da İngilizler Sihlerle işbirliği yaparak Afganistan'ı işgal ettiler. Ancak o zamanki Afgan hükümdarı Dost Muhammed İngilizleri ülkeden çıkardı. Bununla birlikte İngiliz işgali ülkedeki birliğin bozulmasına ve dağınıklığa yolaçtı. Bunu sonraki yıllarda iç karışıklıklar izledi. İngilizler Ruslar'la işbirliği yaparak 1878'de ülkeyi ikinci kez işgal ettiler. Bu ikinci işgal 1880'de sona erdi. Bu tarihte Abdurrahman Han, Afgan tahtına geçti. Abdurrahman Han sağlığının bozulması sebebiyle tahtını 1901'de oğlu Habibullah'a bıraktı. Habibullah'ın 19 Şubat 1919'da öldürülmesi üzerine yerine yenilik yanlısı oğlu Emanullah geçti. Emanullah Han'ın Ruslar'a yaklaşması İngilizlerle arasında savaş çıkmasına yol açtı ve bu savaş 8 Ağustos 1919'da Ravalpindi Anlaşması'yla sona erdirildi. Emanullah Han'ın reformları ülkede isyanlara yolaçtı ve bu isyanlar onu ülkesini terketmeye zorladı. Onun ülkesini terkettiği sırada Afganistan'ı İnayetullah Han yönetti. Bunun üzerine daha önce Emanullah Han'ın Fransa'ya sürgün ettiği eski ordu kumandanı Nadir Han Afganistan'a dönerek isyanı bastırdı ve ülkede yeniden birlik sağladı. Bu başarısıyla halkın desteğini kazanan Nadir Han 16 Ekim 1929'da Afganistan tahtına geçirildi. Nadir Han, halkın karşı çıktığı reformlardan uzak kalarak İslâm alimlerine da danışmak suretiyle ülkede İslâmi bir düzen kurmaya çalıştı.

Onun 31 Ekim 1931'de yürürlüğe koyduğu anayasa bazı küçük ilavelerle 1964'e kadar yürürlükte kalmıştır. Nadir Şah 1933 Kasım'ında öldürülünce yerine oğlu Zahir Şah geçti. Zahir Şah, 1947'de kurulan ve kendisi için bir tehlike olarak gördüğü Pakistan'ın İngilizlerce desteklenmesi üzerine Sovyetler Birliği'ne yaklaştı. Sovyet yönetimi bunu çok iyi değerlendirerek Afganistan ordusu içinde kendine taraftar yetiştirdi. Bundan rahatsız olan Zahir Şah, Sovyet nüfuzunun daha fazla yayılmasını önlemek amacıyla başbakanı Davud Han'ı görevden aldı. Ancak Davud Han, 1973'te Sovyetler'in desteğiyle bir darbe yaparak Zahir Şah'ı tahttan indirdi. Sovyetler hemen yetiştirmiş oldukları adamlarını Afganistan'ın önemli kilit noktalarına getirmeye başladılar. Bundan rahatsız olan Davud Han bazı marksistleri tutuklattı. Bunun üzerine ordudaki marksist subaylar 1978 Nisan'ında Davud Han'a karşı bir darbe gerçekleştirerek onu öldürdüler ve yerine hapse attığı marksist lider Nur Muhammed Teraki'yi geçirdiler. Nur Muhammed Teraki, sert bir marksist politika izlemeye başladı. Bu durum ülkede silahlı isyanlara yolaçtı. Teraki'nin politikasına karşı çıkan Hafizullah Emin Eylül 1979'da bir darbe gerçekleştirerek onu öldürdü. Sovyet yönetimi istemedikleri kişi olan Hafizullah Emin'i görevden almak ve ülkede hâkim kılınmaya çalışılan komünist rejime karşı başlamış olan isyanları bastırmak amacıyla 27 Aralık 1979'da Afganistan'a doğrudan askeri müdahalede bulundu.

Sovyet güçleri müdahaleden sonra Hafizullah Emin'i görevden alarak yerine Babrak Karmal'ı geçirdiler. Ancak onların müdahaleleri isyanları bastırmaya yetmedi. Aksine İslâm'ın cihad ruhuyla her tarafa yayılan halk direnişi daha da şiddetlendi. Sovyet işgalinden sonra ülkedeki direniş bir iç savaşa dönüştü. Sovyet yönetimi İslâmi direniş karşısında başarısız kalan Babrak Karmal'ı 1987'de görevden alarak yerine Muhammed Necibullah'ı geçirdi. Ancak az önce de dediğimiz gibi Rusya 2 Şubat 1989'da Afganistan'dan çekildiyse de Muhammed Necibullah mücahidlere karşı savaşmaya devam etti. Lakin 1992' 'de Saovyet Blok çökünce Necibullah'ın da dayanıp destek alacağı yer kalmadı ve yönetimi mücahidlere bıraktı.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir