• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...
Tarihte bugün (28.01.2016)
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

28 OCAK

GÜNÜN AYETİ

“Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.”

(Âli İmran suresi 14. ayetin meali)

GÜNÜN HADİSİ

“Eğer dünya Allah katında bir sivrisineğin kanadına eşit olsaydı Allah Teâlâ o dünyadan hiçbir kâfire bir yudum su dahi içirmezdi.”

(İbn-i Mace, Hakim)

GÜNÜN SÖZÜ

“Kimde altı haslet varsa, o kimse cennet için bir yol, cehennem için de bir kaçamak bulmuştur. O hasletler; Allah'ı bilip, ona itaat etmek, şeytanı bilip ona isyan etmek, Allah Teâlâ'yı bilip Allah Teâlâ'ya tâbi olmak, bâtılı bilip ondan sakınmak, dünyayı bilip onu terketmek ve âhireti bilip aramaktır”

(Hz. Ali )

TARİHTE BUGÜN

1918: Lev Troçki Sovyetler Birliği'nde Kızıl Ordu'yu kurmaya başladı.

Lev Troçki, Rus Çarlığının yıkılıp Komünist rejimin inşasında ihtilalin ilk öncü kadrolarındandır. Sovyetler Birliği'nin ilk yıllarında etkili bir siyasetçiydi. Dışişlerinden Sorumlu Halk Komiseri görevini alan ilk kişi, Kızıl Ordu'nun kurucusu ve komutanı, Savaştan Sorumlu Halk Komiseri oldu. Ayrıca Bolşevik Parti'nin Politbüro üyesiydi.1924 yılında Lenin öldükten sonra yönetimi ele geçirmek için Josef Stalin ile giriştiği siyasi mücadeleyi kaybedince resmi görevleri bir bir elinden alınarak tasfiye edildi ve Sovyetler Birliği'nden sürgün edildi. 1940 yılında da Stalin`in emriyle İspanyalı bir Stalinist tarafından başına kazmayla vurularak ağır yaralandı. Ertesi gün de öldü. Şu işe bakın ki, kendisinin kurduğu Kızıl Ordu, kendi katiline Sovyetler Birliği Kahramanı madalyası vererek taltif ederken Stalin de Lenin Nişanı vermiştir.  Kızıl Ordu`yu kurup ilk komutanı olarak Devrimden sonraki iç karışıklıklarda yüz binlerce insanı öldüren Troçki tarihe aslında ibret alınası bir anekdot olarak geçmiştir.

1920: Osmanlı Mebusan Meclisi'nin gizli oturumunda Misak-ı Milli kabul edildi. Milli Misak yani Milli Yemin anlamına gelen Misak-ı Millli, Türk Kurtuluş Savaşı'nın siyasî manifestosu olan altı maddelik bildirinin adıdır.

1921: Türkiye Komünist Partisi`nin ilk merkez komitesi başkanı Mustafa Suphi ve arkadaşları, Yahya Kâhya`nın adamlarınca öldürüldü.  Mustafa Suphi ve arkadaşları Rusya`ya kaçmak üzere Trabzon'a geldikten sonra İskele Kahyası İttihatçı Yahya tarafından bir motora bindirildiler ve gece denizde öldürüldüler.

1935: İzlanda kürtajı yasallaştıran ilk ülke oldu. Kürtaj, yani anne karnındaki bebeği daha doğmadan öldürmek. Çağdaş literatür çocuğu anne karnında öldürmenin adını cinayet olmaktan çıkarıp bu cinayete Kürtaj ismi koymuştur. Medeniyeti gelişmemiş denilen eski topluluklarda dahi bebekler doğduktan sonra öldürülürken sözde ilim ve fen çağında bebekleri katletme işi basit ameliye ile anne karnında yapılmaktadır. Söyler misiniz; Bir bebeği Firavun gibi mızraklarla öldürmekle mızrağa göre daha estetik olan neşterle öldürmek arasında ne fark vardır? Neden birine cinayet, hunharlık diğerine ise ameliyat diyoruz? Neden Türkiye`de de 1980`lerde yasallaşan bu bebek cinayetlerini doğal karşılıyor, içselleştiriyoruz. Asırlar sonra “Tarihte Bebek Cinayetleri” adlı bir araştırma dosyası yapılacak olsa bilmeliyiz ki, Firavunların katlettiği bebeklerden sonraki sayfada 20 ve 21. Asırlardaki Kürtaj da yerini alacaktır.

1954: Bayar`ın ABD gezisi sırasında, Amerika`nın o dönemdeki başkanı Eisenhower'ın konuşması: "... Dünyanın en çetin müdafilerinden biri olan Türk Milleti'ni selamlıyoruz... Türkiye'nin tek bir kuşakta meydana gelen gelişmesi, zamanımızın harikalarından biridir."
Eisenhower, tek bir kuşakta, daha ilk nesilde kocaman bir milletin dinde, kültürde, giyimde, yazıda, okumada… uğradığı değişime atıfta bulunuyor. Aslında tebrik ettiği Türk Milleti değil, Türk Milleti dediği Türkiye sınırları içinde yaşayan müslümanları dönüştüren projenin sahipleridir. Eisenhower tebrik ederken pek de haksız sayılmaz. Zira dediği gibi daha ilk nesilde çarşaf gitmiş baldırı açıklar gelmiş, tekkeler gitmiş meyhaneler gelmiş, sarık gitmiş şapka gelmiş, ar gitmiş arsızlık gelmiş ve bunlarla beraber değerler de yer değiştirmişti. Amerika bunu tebrik etmeyecek de ne yapacaktı?

1959: Çukurova'da sel oldu. 200 bin portakal ağacı sel altında kaldı. Bir mensucat fabrikasını sel bastı. Zararın 5 milyon TL olduğu tahmin ediliyor. Bölgede yiyecek sıkıntısı başladı.

1974: Devrimci Subaylar Örgütü davasında 33 subay 6-12 yıl arasında değişen hapis cezasına çarptırıldılar. Söz konusu 33 subay Doğu Perinçekle irtibatlıydılar. Perinçek de bu duruşmada orduya sızma suçlamasıyla yargılanmıştı. Ordu her ne kadar başından beri Atatürkçü sola meyilli olsa da komünist ve sosyalist radikallere mesafeli davrandı. Türkiye`deki komünist ve sosyalistler de radikal silahlı örgütlerle amaçladıkları devrimi yapamayacaklarını anladıkları yerde orduya sızıp, TSK`yı ele geçirerek amaçlarına varmayı hedeflediler. Söz konusu Devrimci Subaylar Örgütü bu meyanda ele alınabilir.

1987: Türkiye, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu'na kişisel başvuru hakkını çekince koyarak kabul ettiğini açıkladı.

1991: Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi: "Körfez Savaşı'ndaki tutumu nedeniyle Türkiye'nin cezalandırılması gerekir." dedi.

1993: İşadamı olarak Türkiye gündemine sipariş edilip durulan Yahudi Jak Kamhi'ye suikast düzenlendi. Kamhi yara almadan kurtuldu.

1993: Genelkurmay Başkanlığı, "darbe devrinin" kapandığını açıkladı. 2012`lerde de aynı sözleri duyunca insanın “ACABA?” diyesi geliyor. 1993`de kapandığı söylenen darbe devrinin 28 Şubatta nasıl hortladığını iyi biliyoruz. Darbelerin kaldırılması darbeye yeltenenleri cezalandırmakla olmaz. Nitekim bir süre sonra yine hortlayacaktır. Bunun çaresi orduyu sivil ve siyasi hayattan tümüyle dışlamak ve tek görevinin ülkenin güvenliğini korumak olduğu konusunda ciddi bir rehabiliteye tabi tutmak yani darbeci zihniyetin küllerinden tekrar doğmaması için darbe kültürünü yok etmektir. Bugün İngiltere`de yeni bir başbakan iş başı yapınca İngiliz Genel Kurmay başkanı odasına giderek Başbakana tekmil verip selam durmaktadır. Böylelikle haddi ilk günden belletilmektedir. Dolayısıyla Darbeci zihniyete vurulan darbe şahıslarla kalmamalı, buna yani darbe düşmanlığına sistem içinde yer verilmelidir.

2012 : Arap Birliği, Suriye'deki Gözlemci Faaliyetlerini Durdurdu. Birliğin Hazırladığı Yeni Suriye Planı İse Bm Güvenlik Kurulu'nun Gündeminde...
Arap Birliği, Suriye'deki Gözlemle İlgili Faaliyetlerini, Artan Şiddet Olaylarını Gerekçe Göstererek Durdurdu.
Esed Yönetiminin Verdiği Tüm Sözlere Rağmen Halkını Katletmesi Karşısında Arap Birliği Ülkedeki Gözlemci Heyetinin Çalışmalarını Durdurma Kararı Aldı.
Birliğin Hazırladığı Ve Esed Yönetimince Reddedilen Plan İse Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Gündeminde.

MERCEK

Mustafa Suphi

Mustafa Suphi Türkiye Komünist Partisi`nin ilk merkez komitesi başkanıdır. Diğer bir deyişle Türkiye Komünist Partisini kurarak Sovyetlerin yardımıyla Türkiye`de komünist bir rejim kurmak istemektedir.

Suphi 1883 yılında o zamanın Trabzon vilayetine bağlı olan Giresun kazasında doğdu. İlk öğrenimini Kudüs ve Şam`da, idadi yani lise öğrenimini Erzurum`da yaptı. 1905 yılında İstanbul Hukuk Mektebi`nden mezun olduktan sonra Paris`te Siyasal Bilgiler Okulu`nu bitirdi. Bu yıllarda Suphi`nin İttihatçılar`la yakın ilişki içerisinde olduğu biliniyor. O dönemki hükümetin gazetesi olan Tanin gazetesinin muhabirliğini yapar.

Paris`ten İstanbul`a dönüşü 1908 yılına, İkinci Meşrutiyet`in ilan edildiği günlere rastlar. Tanin, Servet-i Fünun ve Hak gazetelerine yazılar yazar; Ticaret Mekteb-i Alisi`nde, Darülmuallimin-i Aliye ve Mekteb-i Sultani'de hukuk ve iktisat dersleri verir.

İttihat ve Terakki Fırkası`nın 1911 yılındaki genel kongresine Anadolu delegesi olarak katılır. İttihatçılıktan kopuşu bu kongreden sonra başlar ve 1912 Ağustos'unda İttihat ve Terakki partisinden tamamen ayrılır ve fırkaya muhalefet etmeye başlar.

1912 yılında Ahmet Ferit'in başkanlığında kurulan ve kurucuları arasında Yusuf Akçura'nın da bulunduğu Millî Meşrutiyet Fırkası'nın kurucuları arasında yer alır. Suphi, muhaliflere karşı 1913 yılının sonlarında başlayan sürgün furyasından nasibini alır ve Sinop`a sürülür.
1914 yılının başlarında komünist fikirler onda baş göstermeye başlar.

Ekim 1917'deki Sovyet Devrimi'nden sonra Moskova'ya gider. Moskova'da 25Temmuz 1918`de I. Türk Sol Sosyalistleri Kongresi'nin ve Kasım 1918`de I. Müslüman Koministler Kongresi'nin toplanmasına ön ayak oldu.  Halk Komiseri Josef Stalin'in yardımcılarından Mir Seyyit Sultan Galiyev'in sekreterliğini üstlendi. Bu dönemde daha çok Kırım ve Odessa`daki, Rusya kökenli ya da savaş esiri Türkler arasında çalışma yürütüp Kızılordu içinde örgütlenen Türk savaş esirlerinden bir birlik ile Rus İç Savaşına katılır ve komünistlerin safında Rus komünist devrimine muhalif olanların katledilmesinde aktif rol oynar.

Gerçek anlamda Anadolu`ya yönelik komünizmi yayma çalışmasına başlaması Mayıs 1920`de Bakü`ye gelmesi ile olmuştur. Bu dönemin zirvesi 10 Eylül 1920`de 15 bölgeden gelen 75 delege ile Türkiye Komünist Partisi'nin kurulmasıdır.

Mustafa Suphi aynı dönemde hem Komintern`in ikinci kongresinde iki Türk delegeden biri olmuş, hem de Bakü Doğu Halkları Kurultayı`nın başkanlık divanında yer almıştır. Sovyet hükümeti tarafından güvenilen ve Anadolu`daki komünist hareketin gelecekteki lideri olarak görülen Suphi, partinin aldığı karar doğrultusunda Anadolu`ya geçme ve Türkiye'deki komünist harekete yön verme kararını alır. Bu kapsamda işgale karşı Anadolu'da savaşmak üzere Sovyetler Birliği'nde bulunan Türk askerlerden bir Bolşevik Tabur oluşturulur ve Anadolu'daki Kuvayı Milliye hareketi komutanlığının emrine verilir. Mustafa Suphi`nin Atatürk`le mektuplaştığı, Kurtuluş Savaşına destek vermek istediklerini belirttiği söylenir. Atatürk`ten bu teklife yeşil ışık yakılmış olmalı ki, Suphi ve bazı arkadaşları Türkiye`ye geçmek üzere Kars`a gelirler. Anlaşıldığı kadarıyla Suphi hem Ankara hükümetinin emrinde Kurtuluş Savaşına katılacak hem de Türkiye Komünist Partisinin liderlerinden biri olarak Anadolu`da komünist örgütlenmeyi gerçekleştirecekti.

Kanımızca Mustafa Suphi`nin Kurtuluş Savaşında Ankara hükümetinin yanında savaşma girişimi halka sempatik görünme taktiğiydi. Zira Kurtuluş Savaşına katılmayanların halk tarafından kabul görmeyeceği gerçeğini Suphi de biliyordu. Halka, savaşlarında destek vermeden komünizm propagandası nasıl yapacaktı ki? Hem savaşa destek verme kılıfı onu Anadoluya sokacaktı.

Bu durumu o dönemdeki Kurtuluş Savaşı liderleri de anlamış olmalı ki Suphi`ye mesafeli durdular. Mustafa Suphi ve diğer Türkiye Komünist Partisi üyeleri Rusya`dan giriş yapar yapmaz gittikleri her yerde şiddetli protestolarla karşılaştılar. Hatta yer yer linç girişimleri oldu. Ankara hükümeti ise bu linç girişimlerine onların öldürülmelerini istiyormuşçasına lakayt kaldı. Kimi kaynaklarda bu protestoların 9. Kolordu  Komutanı Kâzım Karabekir tarafından tertiplendiği iddia edilmektedir. Mustafa Suphi ve diğer komünistler işin sonunu iyi görmeyince canlarını kurtarmak amacıyla Ankara`ya gitmekten vazgeçip Trabzona yöneldiler. Bir tekneye binip Rusya`ya kaçmak üzere karadenize açıldılar. Onlar Karadeniz'e açıldıktan sonra Trabzon kabadayılarından Yahya Kahya ve adamları gemiye arkadan yetişip Mustafa Suphi ve arkadaşlarını öldürdüler.  Yahya isimli kişi liman kahyalarından biridir. Lakin ona öldür emrini kimin verdiği hala meçhuldür. Bazıları bu cinayetin arkasında bizzat Stalin`in olduğunu söyler. Zira Stalin, Mustafa Suphi`den sonra onunla Rusya`da ilişki içerisinde olan Sultan Galiyev gibi bazı komünistleri örgüt içinde örgüt kurmak suçlamasıyla yargılayıp öldürtür. Mustafa Suphi`den sonra komünist çalışmalarda beraber olduğu arkadaşlarının Stalin tarafından ortadan kaldırılması bazılarınca cinayeti Stalin`in işlettiği şüphesini artırmaktadır. Lakin Stalin o dönemde Lenin`den sonra en güçlü isimdir. Mustafa Suphi`yi böyle bir suikastle öldürme gereğini niye duysunki? Sultan Galiyev ve diğer komünistler gibi onu da yargılar komünist devrim içine sızmakla suçlar öyle ortadan kaldırırdı. Mustafa suphi`nin öldürülmesinde diğer şüphe Türkiye içindeki malum iradeyi işaret eder. Suphi ve arkadaşlarının Türkiye`ye girer girmez tek elden organize edilen protestolar ve linç girişimleriyle karşılaşmaları ve ankara`ya Atatürkle görüşmeye gitmekten vazgeçip Trabzon`a yönelmeleri ve apar topar Rusya`ya kaçmak istemeleri, Yahya Kahya`nın arkalarından yetişip yakalaması ve öldürmesi Stalin`den ziyade içerden bir öldür emrini işaret ediyor. Mustafa Suphi ve komünist arkadaşlarının bu şekilde öldürülmeleri üzerine bu cinayeti işleyenlere karşı tepkiler artar ve Kahya Yahya, Sivas'ta kurulan göstermelik bir mahkemede yargılanıp 'delil' yetersizliğinden beraat eder. Kahya Trabzon'a döndüğünde üzerindeki psikolojik baskılar devam edince, suç ortaklarını tehdit etmeye başlar. Sağda solda 'Sanki bütün işlerde ben tek başına mı idim. Daha üstüme varırlarsa her şeyi olduğu gibi ortaya dökerim' demesi Kahya Yahya'nın arkasındaki güçleri rahatsız eder. Kahya'nın ortadan kaldırılmasına karar verilir. Ansızın Trabzon kışlasına yakın bir yerde Kahya Yahya, adamlarıyla birlikte pusuya düşürülür ve Muhafız Alay Komutanı İsmail Hakkı Tekçe tarafından öldürülür." Stalin öldürtmüş olsaydı Kahya Yahya`nın “konuşup her şeyi ortaya dökerim” tehdidinden onu derhal öldürerek susturacak kadar endişe duymazdı gibimize geliyor.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir