• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2498.11
  • ...
Yıldönümünde  ‘Rabia`nın Hikayesi`(1)
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

MEHMET ÖZCAN / DOĞRUHABER - RÖPORTAJ

Bugün 14 Ağustos, “Dünya Rabia Günü.” Sisi cuntasının iki yıl önce bugün, seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi`ye yapılan darbeyi protesto eden sivil Mısır halkına yönelik, Rabia ve Nahda meydanında giriştiği katliamın ikinci yıl dönümü. 14 Ağustos 2013`te 10 saat içinde tamamı sivil bin 500 kişi katledildi, 10 bin kişi yaralandı ve 21 bin kişi tutuklandı. Asker, polis ve Hristiyan baltacılardan oluşan saldırganların, meydanda bulunan sivilleri rastgele katletme görüntüleri, meydanda sabahlayanların kaldığı alanların yakılması, meydan dağılırken güvenli olduğu açıklanan geçiş noktalarında Mısırlıların hedef gözetilerek vurulması gibi insanlık dışı katliam, uluslararası basına da yansıdı. Ancak yaşanan bunca zulme devlet bazında uluslararası tepki veren pek kimse çıkmadı. Halklar ise dünyanın her yerinde sokaklara döküldü. Darbe sonrası bugüne kadar ise toplamda 7 bin civarında insan Sisi cuntasınca katledildi. Yüzlercesi lider kadrolardan olmak üzere 50 bin civarında insan işkencelerden geçirilerek Mısır zindanlarına atıldı.

(Helikopterler Rabia Meydanındaki İnsanlara ateş açarken)

Bir insanlık trajedisi olan ‘Rabia`nın Hikâyesi`ni, 14 Ağustos 2013`te Rabia Meydanı`nda olan İhvan gençlerinden Muhammed Uveys`e sorduk. Mısır`dan henüz üç aydır Türkiye`ye gelen Uveys, İhvan-ı Müslimin Hareketi`nin gençlik kolları üyesi, 84 doğumlu, evli bir genç. Kahire el Ezher üniversitesi İslami ilimler mezunu olan Uveys ayrıca hukuk fakültesini bitirerek bir süre Kahire mahkemelerinde avukatlık da yapmış. Rabia meydanındaki katliama ilk dakikadan son ana kadar şahidlik yapan Uveys, o gün o meydanda yaşadıklarını sanki o anı tekrar yaşıyormuşçasına bir hisle ifade ederek Sisi cuntasının yaşattığı dehşeti anlattı. Uzun bir söyleşi olduğundan iki bölümde vereceğimiz röportajın ilk bölümü için sözü fazla uzatmadan, Rabia Meydanı katliamı şahidi Muhammed Uveys`i dinliyoruz…

MISIR`DA EKONOMİ KRİZDE, GÜVENLİK SIFIR!

Öncelikle sondan başlayalım, Mısır`da gelinen aşama itibariyle son durum nedir?

Şu anda Mısır`da durum son derece kötü... Evvela Mısır`da genel anlamda güven yok. Adli vakalar almış başını gidiyor. Halkın hiçbir güvenliği yok. Ülkede sadece siyasi düşünceye sahip kesimler polisin baskısını yâda güvenlikçi politikasını hissediyor, onların dışında halk oluşan adli vakalara müdahale edebilecek sıklıkta polisi göremiyor. Bir de ekonomik ve sosyal olarak şu anda Mısır`ın durumu son derece kötü. Darbeciler istikrarı sağlayamadı. Ekonomik olarak hiçbir gelişme olmadı, büyüme sağlanmadı. Hiçbir yeni fabrika açılmadı. Hatta benim çok yakından tanıdığım uluslararası tahkim üyesi bir hâkimle doğrudan görüşmemde bana, uluslararası kuruluşların Mısır`a karşı açılmış onlarca tazminat davaları olduğunu söyledi. Bunlar niye dava açıyor; çünkü istikrarsızlıktan şikâyet ediyorlar, vergilerin yüksekliğinden, güvenliğin olmamasından şikâyet ediyorlar. Dolayısıyla kayıplarının telafi edilmesini istiyorlar.

O GÜN RABİATÜL ADEVVİYE MEYDANI`NDA NELER YAŞANDI?

Üzerinden tam iki yıl geçti ve öyle bir katliamdı ki tüm dünya televizyon ekranlarından o vahşeti dehşetle izledi. Ancak siz bire bir o meydandaydınız, kurşunların hedefindeydiniz, her şeye tanık oldunuz. Ne oldu, Rabiatül Adevviye ve Nahda meydanlarında, neler yaşandı?

Ben, Rabia`daki olaylarda oradaydım, bizzat her şeye şahit oldum. O meydanın güvenliğini sağlayan bir ekip vardı, darbe karşıtı koalisyondan. Üç günde bir değişir eve gider banyo yapar elbiselerini değişir gelirlerdi. Bu şekilde bir nöbet değişimi oluyordu. Ben ağustosun 13`ü, yani katliam gecesi de oradaydım. Önce orada bir gösteri oldu. Nahda meydanındaki insanlar sel gibi aktılar ve askeri istihbarat binasının önünde bir gösteri yaptılar. Orada darbe aleyhinde sloganlar attık ve sonra geç saatlerde geri döndük. Bir kısım uyumaya çalıştı bir kısım da hala ayaktaydık. O arada bana bir telefon geldi. Beni arayan dost bildiğim biri, ‘Rabia meydanı yakınlarında Mukattan diye bir bölgede çok sayıda askeri nakliye aracı gördüm` dedi. Bu arkadaşım anormal hareketliliği görünce komutanlardan birine ne oluyor diye sorduğunu ve komutanın da ‘biz Rabia`yı basacağız, varsa orada akrabalarınız ve tanıdıklarını çağırın onlara söyleyin çekilsinler` dediğini bana söyledi.

14 AĞUSTOS, SAAT SABAHIN 6`SIYDI…

14 Ağustos, saat sabahın 6`sıydı. Meydanda birçok çadır vardı, arkadaşlar çadırlardan biri için bana ‘orada bekle` dediler. O arada ben lavaboya gitme ihtiyacı hissetim. Ben daha lavabodayken askerler meydana gaz bombası attı. Tabi alan dar olduğu için atılan gaz bombaları etrafı dumana çevirdi. Öyle bir şeydi ki gözlerimiz yüzümüzü yakıyor, nefes alamıyorduk. Herkes nefes alabileceği bir yer arıyordu. Olaylar başlamadan önce ihvan yetkilileri dediler ki herkes tanıdığını arasın herkes buraya gelsin. Darbeciler burayı bizi yalnızlaştırmaya çalışıyor biz daha kalabalık olalım. Onların umudu kırılsın.

HER TARAFTAN ATEŞ EDİYORLARDI

Fakat darbeciler kalabalık dinlemediler, bizi her taraftan kuşatmışlardı. Yolları kapatmışlardı, binalara keskin nişancıları yerleştirmişlerdi. Helikopterden ateş ediliyordu. Dört kapısı var Rabia Meydanı`nın. Dört kapısına da Hristiyan baltacılar ve asker ve polislerle kapatmışlardı. Öyle ki onların sayısı bizden fazla gibiydi. Hristiyan baltacılar özellikle üzerimize saldırıyorlardı. Özellikle yakınlarda bulunan askeri istihbarat binasından korkutucu bir ses yayılıyordu, kulakları tırmalayıcı ve ürkütücüydü. Tabi arkadaşlarımız karşı koydu. Kadınlar tekbir getiriyorlardı ama sonra çoğu bayıldı. Arkadaşlarımız öğlene kadar direndiler. Fakat yoğun bir saldırı ateşi vardı. Binlerce kişi orada yanı başımızda şehit oldu, binlerce kişi de yaralandı. Artık öyle bir durum oldu ki biz ancak yaralı ve şehidlerle ilgilenmek durumunda kaldık. Artık darbecilere direnme durumumuz kalmamıştı. Çünkü hiç beklemediğimiz bir şekilde üzerimize saldırdılar. Oysa biz darbecilerin sadece dağıtma girişiminde bulunacağını tahmin etmiştik, kesinlikle halka yönelik ateşli silahlarla saldırıda bulunacaklarını beklemiyorduk.

BİR AN KENDİMİ BALTACILARIN KARŞISINDA BULDUM

Tabi ben ilk saldırılar başlayınca nefes alabilmek için kendimi alanın dışına atmaya çalıştım. Ama bir anda kendimi baltacıların karşısında buldum. Baltacılar beni görünce sövmeye başladılar. Tabi ben de onlara kızdım. Sonra bir anda ellerini kaldırıp teslim olur gibi işaret yapınca arkama döndüm baktım, meğer arkamda keskin nişancı var. O baltacılar beni keskin nişancının hedefi yapmak istediklerini anlayınca hemen onlardan sıyrılıp meydana döndüm. Arkadaşlarıma meydanın o yanından da geldiklerini haber verdim. Ancak meydan çok berbattı; yaralılar, şehitler, bayılanlar… Artık kontrol tamamen kaybolmuştu, kimse ne yapacağını bilmiyordu. Bayılanlarla mı, yaralılarla mı ilgilenecek, şehitlerle mi yoksa kendiyle mi ilgilenecek bilmiyordu, bir belirsizlik hâkimdi. Çünkü tam bir kıyım vardı. Ve ne yapacağımızı şaşırmıştık.

DİRENİŞ DEVAM EDİNCE KESKİN NİŞANCILAR DEVREYE GİRDİ

Tabi bu arada meydanın dört bir tarafından destek de geliyordu, gösteriler yapılıyordu. Benle birlikte birileri de göstericilerin meydana girebilmeleri için bazı yollar buluyorduk. Bu şekilde saat ikiye kadar böyle devam etti. Öğle namazını ikindiyle birleştirerek eda ettik. Bu arada direniş de devam edince keskin nişancılar devreye girmeye başladı. Onlar da artık meydanda belli kişilere ateş etmeye başlıyorlardı. Bu arada ben bir tanıdığım albay rütbesinde bir ordu mensubunu arayarak olanları anlattım. Fakat nafile, maalesef kimse müdahale etmiyordu. Bazılarının aileleri de vardı meydanda. Durum bundan ibaretti, herkes şaşkındı.

O GÜN İKİNDİ VAKTİNE KADAR SADECE RABİA MEYDANINDA BİN KADAR KİŞİYİ ŞEHİD ETTİLER

Meydanda bunlar olurken askerler güya meydandan çıkmak isteyenlere yol gösteriyorlardı. Ancak çıkmaya çalışanları tutukladılar. Kimseyi serbest bırakmadılar. O gün ikindi vaktine kadar sadece Rabia meydanında bin kadar kişiyi şehid ettiler. Ben gözlerimle şahid oldum.

Bu durumda bile insanı gülümseten trajikomik durumlar da yaşanıyordu. Bunca şehid naaşı yerde. Bu durumda bile yemek yapan insanlar vardı. Bu durumda yemek mi yapılır diye sorduğumuzda tebessüm ettiren cevaplar aldık. Yine öyle anlar oluyordu ki şehadet niyetimizi her an tazeliyorduk, Allah yolunda şehid olmak niyetimizi yeniliyorduk. Çünkü her an her şey olabilirdi.

KURŞUNLARDAN BİRİ BİR ARKADAŞIMA İSABET ETTİ…

Mesela o anda dikkatimizi çeken en önemli şeylerden biri de kardeşlik ve sevginin nasıl arttığına şahit oldum. Pompalı tüfekle ateş ediyorlardı. Kurşunlardan biri bir arkadaşıma isabet etti. O anda yaşlı bir amca yanına geldi ‘bir şeyin yok inşallah` diyerek teselli verdi. O anda ben şuna şahid oldum ki kardeşler hep kardeşleri için can atıyorlardı. Kimse kendi derdine, can derdine düşmemişti. Yani o sevgiyi o yakınlaşmayı fevkalade hissettim.

ÜZERİME YAĞMUR GİBİ KURŞUN YAĞIYORDU

Saldırılar saat bir buçuktan beş buçuğa kadar devam etti. Sonra ben biraz meydanın dışına çıkmak istedim, bir yol buldum. O anda bir adam bir binadan bana işaret etmeye başladı, ‘orada adamlar var` diye el işaretiyle beni uyardı. Baktım zırhlı bir araçla pusuda bekliyorlar. Derken ben onlara taş attım. Sonra beni takip ettiler. Ardından bana ateş ettiler. Üzerime yağmur gibi kurşun yağıyordu. Benim hizamda olan bina ve tüm arabalar kurşunların hedefi olmuştu. Ancak cüssem hafif olduğundan atik hareketlerle Allah`a şükür kurşunlara hedef olmadan onlardan kurtulmayı başardım. Yolda bir adam gördüm bana ‘siz daha neyi bekliyorsunuz, bak bütün liderler kaçmış, hala buradasınız` dedi. Meğerki bu da istihbarat elemanıymış…

Saat altı civarında meydan düştü. Binlerce yaralımız vardı. Bazı yaralıların da şehid düşmesiyle birlikte Rabia ve Nahda meydanlarında toplamda o gün bin 500`den kişi şehid oldu ve binlerce kişi de tutuklandı.

Bu haberler de ilginizi çekebilir