• DOLAR 32.516
  • EURO 34.802
  • ALTIN 2428.624
  • ...
İlk Ay Tutulması Yaşandı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

DOĞRUHABER / TARİHTE BUGÜN / 19 MART

GÜNÜN AYETİ

“De ki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Ali İmran suresi 31. ayetin meali)

GÜNÜN HADİSİ

“Kulum kendisini seveyim diye durmadan nafile ibadetlerle bana yaklaşır.” (Hadis-i Kudsi)

GÜNÜN SÖZÜ

"Ben Allah'ı aklım ve ruhumla severim. Resulullah'ı kalbimle, eşimi nefsimle ve çocuklarımı da şefkatimle severim" (Hz Fatıma'nın Hz. Ali'ye öğrettiği sevgi çeşitleri)

TARİHTE BUGÜN

721: Tarihe geçmiş ilk ay tutulması Babil'de gözlendi. Ay kendi yörüngesinde dolanırken, kimi zaman Dünya'nın gölgesine girer. Buna Ay tutulması denir. Ay saatte 3456 km hareket ettiği için, ortalama Ay tutulmasının zamanı yaklaşık 40 dakika ile bir saat arasında değişir.

1930: İngiliz politikacı Arthur Balfour (Artur Belfor) öldü. İskoç asıllı olan Arthur Balfour, İngiliz işgali altındaki İrlanda'dan sorumlu sekreterken uyguladığı sert politikalar yüzünden İrlandalılar tarafından "Kanlı Balfour" olarak adlandırıldı. İngiltere Başbakanlığı ve çeşitli bakanlıklar dahil öneli görevlerde bulunan bu şahsı İslam Ümmeti özellikle 1917 yılında hazırladığı Balfour Deklarasyonu ile hatırlamaktadır. Zira bu deklarasyon, tarihçilerin de belirttiği üzere Filistin topraklarında İsrail Yahudi Devletinin kurulmasına zemin hazırlamıştır. Arthur Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde uluslararası Siyonist hereketin liderlerinden olan Lord Rothschild'e (Lord Rotşild) bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin destek vereceğini bildirmiştir. Amerika ve İtilaf Devletleri de Ortadoğu'da bir Yahudi Devletinin Ortadoğu politikaları için sağlam bir dayanak oluşturacağını anlayıp bu deklarasyona destek vermişlerdir. 1917'deki bu ilk deklarasyondan sonra Arthur Balfour (Artur Belfor) tarafından 1926 yılında İkinci Balfour deklarasyonu yapılmıştır. Orta Doğu'da bir İsrail Devletinin kurulmasına giden sürecin önemli bir kilometre taşı olan deklarasyonun sahibi Arthur Balfour, 19 Mart 1930 yılında öldü.

1964: Hatay'da 21 Nurcu tutuklandı. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, gazetecilere yaptığı açıklamada, Nurcuları düşman bir devletin desteklediğini söyledi. Devletin hayali düşmanları hiç eksilmedi ve bu hayali düşmanlar ne hikmetse hep kendi dönemlerinde devlet olan şahıslara yaradı. Bir de tüm bu dahili düşmanları hep "dışarıdan düşman bir devlet destekliyor" tezi terk edilmedi. Bu şekilde her muhalif ses ve fikir, dışarıdan destekleniyor diye halk karşısında kirletilmek istendi. Şeyh Said, İskilipli Atıf'lardan sonra, Said-i Nursi, ondan sonra Nurcular, ardından siyasal İslamcılar, sonra Hizbullah ve El Kaide gibi oluşumlar... buraya "arkası gelecek" diye ifade etmek için üç nokta koyup beklemek gerek...

1971: Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, Kabineyi kurmakla görevlendirildi. 12 Mart Muhtırasıyla Demirel Hükümeti istifa ettirilince askerin isteği doğrultusunda sözde tarafsız bir hükümet kurulması gerekiyordu. CHP Kocaeli milletvekili partisinden istifa ederek güya tarafsız oldu. Böylelikle hem parlamento dışından hem de diğer partilerden katılımlarla partiler üstü ve tarafsız (!) bir hükümet kuruldu. Bu hükümet 3 maddelik muhtıranın 2. maddesinde "Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkilab kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir" denilerek emr-i vaki edilmişti.

1980: Ankara'da bir inzibat erini öldürme iddiasıyla yargılanan Erdal Eren ölüm cezasına çarptırıldı. Eren'in idamı 13 Aralık'ta infaz edildi. Eren'in yaşının 18'den küçük olduğu söylenerek kemik testi yapılması istenmiş fakat kemik tespit yapılmadan idam edilmişti. Dönemin bir numaralı ismi Kenan Evren, 18 yaşından küçük olduğu için idam edilmemesi için gelen tepkiler karşısında "Asmayalım da besleyelim mi?" sözünü bu genç üzerine söylemiş, ancak bu kara nükte, daha sonra 12 Eylül'ün tüm mağdurlarına teşmil edilen bir söz olmuştu.

1993: PKK lideri Abdullah Öcalan ile PKK'ya göre daha ılımlı olan Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi lideri Kemal Burkay'ın, iki örgüt arasında işbirliği protokolü imzaladıkları öğrenildi. Kemal Burkay'ın da aralarında olduğu sol tandanslı yeni örgüt, 18 Mart 1986'da "Türkiye'ye karşı eylem kararı" almıştı. Aradan yıllar geçmiş, 2011'lerde Kemal Burkay İzmir Marşıyla açılım ilk tohumları olarak Türkiye'ye dönmüştü. Abdullah Öcalan, yaptığı açıklamalarda Kemal Burkay'ı hedef alarak AK Partinin Kürtler üzerindeki oyununa taşeronluk yapmakla suçlamıştı.

2000: Liselerde başlatılan cinsel eğitimin, üniversitelerde de sürmesine karar verildi Uludağ, Marmara ve İzmir 9 Eylül Üniversiteleri'nde başlatılan derslerde, cinsellikle ilgili bilgiler tüm detaylarıyla verildi. O dönemde oldukça tartışılan bu gelişme iyi niyetli olmayanların dayatmalarıyla yürürlükte tutulmak istenmişti. Gençlerin yığınla ahlaki ve edebi, kültürel ve milli eğitime ihtiyacı varken, cinsel eğitim adı altında devlet imkanlarıyla devlet kurumlarında gençler yoldan çıkarılmak istenmiştir.

2001: Türkiye'yi AB üyeliğine taşıyacak (!) Ulusal Program, Bakanlar Kurulunca onaylandı.

Türkiye'de sürekli programlar hükümetlerin gündemine alınarak "Bu sefer tamam! Bu programı da uygularsak ver elini Avrupa" kandırmacası yaşanmaktadır. Demirel 70'lerde, Özal 80'lerde, Çiller 90'larda, Mesut Yılmazlı koalisyonlar 2000 arefesinde ve ilk başlarında ve nihayet Ak Parti 2012'lere değin "Avrupa Birliği ile uyum yasaları" deyip durdular. Ama Avrupa her seferinde hükümetlerin bu hayallerine taluk attı. Ve her taluktan sonra AB hayali başka bahara kaldı.

Bu arada AB'nin yapılmasını isteyip de dönemin hükümetinin gündemine aldığı "Ulusal Programda" Düşünce ve İfade Özgürlüğü, Dernek Kurma Özgürlüğü, Barışçı Toplantı Hakkı ve Sivil Toplum, İşkenceyle Mücadele, Duruşma Öncesi Gözaltı, İnsan Hakları İhlalleri Sonuçlarının Düzeltilmesi İmkanlarının Güçlendirilmesi, Öcalan'ı ipten kurtaran idamın kaldırılması gibi düzenlemeler var ki, ülke yöneticilerinin kendi halklarına reva görmediği hakları ve iyi muameleyi Avrupa'nın dayatıyor olması ayrı bir değerlendirme konusu!

2002: Türkiye'de, öğrenciler arasında ilk kez esrar, eroin, ecstasy (ekstazi) ve sakinleştirici hap türü uyuşturucu kullanım yaşı ortalama 13 olarak belirlendi.

Yeniden Sağlık ve Eğitim Vakfı'nca, 9 ilde ilköğretim 6. ve lise 2. sınıflarda eğitim gören 24 bin 250 öğrenci üzerinde yapılan ''Sigara, Alkol, Madde, Araştırma, Yaygınlık 2001 Araştırması''nın (SAMAY) sonuçları açıklandı.

Adana,Diyarbakır, Eskişehir, İzmir, İstanbul, Kocaeli, İçel, Sivas ve Trabzon'da, 2001 Nisan-Haziran ayları arasında gerçekleştirilen çalışmada ''Özellikle ilköğretimde esrar kullanma yaşının 10-11'e kadar indiği, bu konuda devlet, toplum ve ailelere büyük görevler düştüğü kaydedildi.

Araştırmaya göre, katılımcıların ilk kez denediği uyuşturucu maddeler arasında ilk sırayı yüzde 1.4 ile esrar, yüzde 1.3 ile de sakinleştirici haplar aldı.  

Araştırma sonuçları şöyle:

İLKÖĞRETİM OKULLARI
  6. sınıfta okuyan 10-11 yaş grubundaki 12 bin 270 öğrenciden, yaşamları boyu en az bir kez sigara kullanan kızların oranı yüzde 10.2, erkeklerin ise yüzde 21.5.

  Yaş ortalaması 12 olan öğrencilerin yüzde 4.3'ü her gün sigara içiyor.

  Öğrencilerin yüzde 2.4'ü sigarayı bırakmakta zorlanıyor.

  Kızlarda alkol kullanma oranı yüzde 11.7, erkeklerde yüzde 18.8 olarak saptandı.

  İlk kez sarhoş olma yaşı ise ortalama 11.

  Yaşam boyu en az bir kez esrar kullanma oranı yüzde 0.2 ile yüzde 2.7 arasında değişiyor, İstanbul'da bu oran yüzde 1 oldu.

  Uçucu maddeler arasında ilk sırayı yüzde 6.3 ile tiner alıyor.

  Tiner ve bali kullanma oranı İstanbul'da yüzde 3.1.

  Alkol kullanan öğrencilerin yüzde 14'ü, ailesiyle ilişkisini ''kötü'' olarak değerlendirdi.

LİSELER
  Araştırmanın 15-17 yaşları arasındaki 11 bin 989 lise ikinci sınıf öğrencisini kapsayan bölümünde her gün sigara içme oranı yüzde 23 olarak belirlendi. İller arasında ise ilk sırayı yüzde 25.8 ile İzmir aldı.
  Haftada en az bir kez alkol kullanım oranı yüzde 9.3.

  Yaşam boyu en az bir kez esrar kullanma oranı yüzde 4.0 iken. Bu kategoride yüzde 7.3 ile Diyarbakır ilk sırada yer aldı. İstanbul'da ise bu oran yüzde 4.8 oldu.

  Yaşam boyu en az bir kez uçucu madde (tiner, bali) kullanma oranı yüzde 3.1 ile 6.2 arasında değişirken, bu konuda da İzmir yüzde 6.2 ile başı çekti. İstanbul'da ise bu oran yüzde 5.1 olarak tespit edildi.

  Yaşam boyu en az bir kez eroin kullanım oranı yüzde 2.5 iken, kızlarda kullanım oranı yüzde 0.9, erkeklerde yüzde 3.9 olduğu belirlendi. İstanbul'da bu rakam yüzde 2.4 olarak saptandı.

  Yaşam boyunca en az bir kez ecstasy kullanımı yüzde 2.5, İstanbul'da deneme oranı ise yüzde 2.6 oldu.

  Hap kullanma oranı yüzde 5.2 olarak tespit edilirken, iller bazında ilk sırayı İzmir ve Adana aldı.

  Gençler biraya ulaşmayı rakı ve şaraba göre iki kat daha kolay bulurken, gençlerin yüzde 50'sinin uyuşturucunun sonuçlarıyla ilgili dini inanç ve ailenin tutumunu önemsemediği belirlendi. Yüzde 70'inin ise bağımlı olmaktan korktuğu ortaya çıktı.
Araştırmanın sonuçlarına göre, lise ikinci sınıf öğrencileri arasında eroin, ecstasy kullanımı, 1998'de yapılan SAMAY Araştırması'na göre 2 kat arttı.

2003: Bakanlar Kurulu, Türk askerinin Kuzey Irak'a gönderilmesi ve ABD uçaklarının Türk hava sahasından geçişlerine izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresini Meclise gönderdi. Bu tezkere Meclis tarafından reddedilecek ve Amerika ile gerginliğe sebep olacaktı. Çünkü Irak'a saldıracak olan Amerika bu teskere ile Türkiye'yi de yanına çekmeyi umuyordu.

2009: Amerika Eski Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın (Kolin Pawıl) özel kalem müdürü Lawrence Wilkerson, (Lawrıns Wilkırsın) Guantanamo'da tutulan ortalama 800 kişinin yalnızca 20'si kadarının terörist olduğunu bildirdi. Guantamano'dakilerin çoğunun masum olduğunu, ancak bu kişilerin, Amerikalı yetkililerin önemli şeyler bildiklerini “umut ettikleri” için burada tutulduklarını ifade eden Wilkerson, Guantanamo'da tutulanların masum olduğunu ABD Dışişleri Bakanlığı brifinglerinden ve askeri yetkililerden öğrendiğini dile getirdi.

2010: ABD'li emekli General John Sheehan, (Jon Şihın); Hollanda'nın eşcinselleri orduya alma politikası dolayısıyla 1995'te Srebrenika'da yaşanan Müslüman katliamını önlemeyi başaramadığını açıkladı.
"Soğuk Savaşın bitmesiyle Hollanda gibi ülkeler savaş birliklerine ihtiyaç kalmadığı düşüncesiyle ordu disiplinini zayıflattılar" tespitini yapan Amerikalı General; "1991 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla Belçika, Lüksemburg, Hollanda gibi ülkelerin ordularında aktif muharebe birliklerine ihtiyaç olmadığını” düşünmeye başladığını söyledi. General Sheehan, bu düşünce dolayısıyla orduların sosyalleştiğini, sendikalar kurulduğunu, açık eşcinsellerin orduya alındığını ifade etti. “Bu da askerlerin savaşa yetersiz donanımla gitmelerine sebep oldu. Verebileceğim en iyi örnek Hollandalıların Srebrenica'yı Sırplara karşı savunmaları sırasında yaşandı. Birlik güçsüzdü, kötü yönetiliyordu, Sırplar şehre geldiler, Hollandalı askerleri telefon direklerine kelepçelediler, sonra da Müslümanları alıp götürdüler” dedi. Amerikalı komutan Srebrenica Katliamının dünyanın gözü önünde yapılmasında Hollandalı askerilerin zaaflarını nazara veriyor. Hatırlanacağı üzere Srebrenica Katliamında Sırplar, 10 bine yakın müslümanı kadın çocuk demeden katletmişti. Srebrenika'yı o katliam sırasında Hollanda Barışgücü askerleri korumaktaydı. Barışgücü askerleri, Müslümanlardan silahlarını toplamışken Sırplar Hollandalı Barışgücü askerlerinin gözü önünde kasap gibi müslümanları biçtiler. Hollandalı askerler ise BM Barışgücü komutanından aldıkları emir doğrultusunda kenti boşaltmışlardı. Amerikalı General'in bu açıklaması ise BM başta olmak üzere tüm medeni dünyanın gözleri önünde işlenen bu cinayeti, eşcinsel Hollandalı askerlere yığarak tarihsel bir saptırma yaptırmaktadır. Hem, Sırpların Srebrenika'ya girdiklerinde Hollandalı askerleri bağlayıp öyle katliam yaptıkları gibi bir vaka da gerçeği yansıtmamakla beraber katliamı yapan Sırp liderler ile Hollandalı askerlerin komutanın beraber kadeh tokuşturup içki içtikleri samimi fotoğrafları da bunu yalanlamaktadır. Tarih on bine yakın müslümanın Sırp katiller tarafından katledildiğini kaydederken bunun altına düştüğü haşiyede mimsiz medeniyetin de buna onay verip seyrettiğini yazmıştır. Şimdi günah çıkarıp "Efendim o katliam eşcinsel Hollandalı askerlerin engel olamaması yüzünden gerçekleşti" demenin bir faydası yoktur.

2011: Libya ayaklanmasına müdahale etmek için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1973 sayılı kararı doğrultusunda koalisyon kuvvetleri  Libya bombardımanını başlattı. Kaddafi ile el ele, gönül gönüle veren Batılı liderler bir anda Kaddafi düşmanı kesilerek bu bombardımana her türlü desteği verdiler.

2012 : Dünya Mustazafları Haftası Kapsamında Mustazaflar İle Dayanışma Derneği Tarafından, 'Ümmetin Mustazafları Buluşuyor' Adıyla Diyarbakırda Bir Panel Düzenlendi.

Yazar Abdussamed Yalçın`nın Moderatörlüğünü Yaptığı 'Ümmetin Mustazafları Buluşuyor' Paneline, Mustazaf Der Genel Başkanı Av. Hüseyin Yılmaz, Filistin Âlimler Birliği Başkanı Muhammed Ebul Hayr, Mustazaf Der İstanbul Şubesi Başkanı Said Şahin Ve Av. Mirhan Özbekli Konuşmacı Olarak Katıldı.
Panelde Yapılan Konuşmalarda Şeyh Said, Şeyh Ahmed Yasin Ve Halepçe Vurgusu Ön Plandaydı.


 

Bu haberler de ilginizi çekebilir