• DOLAR 32.569
  • EURO 34.922
  • ALTIN 2430.809
  • ...
Kürt Sorununa İslami Çözüm Çalıştayı`nda Çözümün Çerçevesi Çizildi
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

DOĞRUHABER 

Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı Diyarbakır`da düzenlenen iki günlük programın ardından sona erdi. Çalıştay beş dilde hazırlanan sonuç bildirgesi ile son buldu.

7-8 Mart 2015 tarihlerinde Diyarbakır`da; İslami sivil toplum kuruluşlarından, cemaat ve camialardan, medrese âlimlerinden, kanaat önderlerinden, 3500 STK bileşenini temsilen 600 civarında delegenin katılımıyla yapılan Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı sonrası sonuç bildirgesi okundu. Kürtçe hazırlanan sonuç bildirgesini Molla Mahmut Kılıç, Türkçe`sini ise Yunus Memiş okudu.

ÇÖZÜM SÜRECİNDE YAPILAN YANLIŞLAR

Çözüm sürecinde yapılan yanlışların, meydana gelen tıkanıklıkların nedenleri ve sürecin daha sağlıklı bir zemine oturtulmasının konuşulduğu Çalıştay`da, yanlışların düzeltilmesi, tıkanıklıkların giderilmesi için önerilerde bulunularak; adil bir çözüm ve kalıcı bir barışa ulaşmanın nasıl olabileceği tartışıldı. Son olarak, yapılan Çalıştay`da yayımlanan mevcut sonuç bildirgesi üzerinde mutabık kalındığı belirtilen açıklamada, “Kürt meselesi güvenlikle alakalı tek boyutlu değil; tarihi, siyasi, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve uluslararası boyutları olan bir meseledir. Doğru hedefler tespit edilerek doğru usuller kullanılmadığından çözüm gecikmekte, bu nedenle sorun derinleşmektedir. Gelinen noktada kangrenleşmeye yüz tutmuş, öncelikli ve acilen çözüme kavuşturulması gereken bir meseledir.” denilerek Kürt meselesinde göz ardı edilen detaylara dikkat çekildi.

KÜRT SORUNU ÜMMETE ZARAR VERİYOR

Kürtlerin,  İslam`ın ilk asrında İslam`la şereflendiği ve İslam ümmetinin asli bir unsuru haline geldiği belirtilen bildirgede, Kürtlerin yoğun ve toplu olarak yaşadığı Kürdistan`ın, ümmet coğrafyasının merkezinde olduğu ve Kürt meselesinin çözümsüz kalmasının bütün coğrafyayı ve ümmeti menfî olarak etkileyecek bir mesele olduğu ifade edildi.

Kürt meselesinin, adil bir çözüme ihtiyaç duyduğu ve bu sorunun çözülmesi durumunda İslam ümmetinin ve bu coğrafyanın rahatlayacağı ifade edilen bildirgede Kürdistan coğrafyasına komşu kavimler olan Türkler, Araplar ve Farslarla, Kürtlerin en önemli ortak paydalarının İslam olduğu belirtilerek bildirge şöyle devam etti:

Dillerimizin ve renklerimizin ayrı olması Allah`ın ayetlerindendir. (Rum:22)

Farklı halklar ve kabileler halinde yaratılmış olmak, birbirimizle tanışmamız, karşılıklı olarak birbirimizi tanımamız içindir. (Hucurat:13)

DEVLETİN LAİKÇİ POLİTİKALARI MAHKÛM EDİLMELİDİR

1839 Tanzimat Fermanı ile ortaya çıkan merkezileşme, rahatsızlıklar oluşturmuş; Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin özeti olan laikçilik ve ulusçuluk sorunu büyütmüş, ulus devlet pratiğinin doğal sonucu olan Türkleştirme (ya da asimilasyon) politikalarıyla farklı kimlikleri inkâr, imha ve tenkiller şeklinde icra edilen zulümler, tahammülü imkânsız bir hal almıştır. Faturayı, kendileri de resmi ideolojinin mağduru olan Müslüman Türk halkına çıkarma yanlışına düşmeden; devletin tekçi, ulusçu, laikçi politikalarının mahkûm edilmesi gerekir.

KÜRTLER VE TÜRKLERİN İSLAM`DAN UZAKLAŞMALARI FELAKET OLUR

Bugüne kadar Kürt ve Türk halklarının karşı karşıya getirilerek çatıştırılması planlarının tutmamasının en büyük nedeni her iki halkın da Müslüman oluşudur. Kürtler ve Türklerin İslam`dan uzaklaştırılmaları halinde, örgüt ve devletin silahlı güçleri arasındaki çatışmanın, iki halk arasında çatışmaya dönüşmesi riski doğacak ve bu durum hem Kürtlerin hem Türklerin felaketi olacaktır.

SİLAH VE ŞİDDET BİR HAK ARAMA YÖNTEMİ OLAMAZ

Türkiye`nin en önemli ve acil meselesi olan Kürt meselesinin adil bir çözüme kavuşması için meselenin doğru bir zeminde tartışılması, çözüm sürecinin daha şeffaf bir şekilde yürütülmesi, silah ve şiddetin bir hak arama yöntemi ve alan hâkimiyeti sağlama aracı olarak görülmesinden vazgeçilmesi gerekir.

ÇÖZÜM İÇ DİNAMİKLERLE SAĞLANIR

Meselenin uluslararası boyutu, siyasi ve jeopolitik dengeler, sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. Ancak bu etkenler belirleyici bir etkiye sahip değildir. Uluslararası güçlerin ve özellikle emperyalizmin temsilcilerinin masaya davet edilmesi, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Meselenin çözümü iç dinamikler üzerinden olmak zorundadır.

ÛSUL ESASA TEKADDÜM EDER

Hedefin doğru tespit edilmesinin yanında, takip edilen yol ve yöntemin de doğru olması zorunludur. Bu nedenle “ûsul esasa tekaddüm eder” kaidesini akıldan çıkarmamak gerekir. Aksi halde hedefe varmak mümkün değildir. Bu meselenin çözümünde tek tarafın muhatap alınması çözümü zorlaştırmakta ve ciddi tıkanıklıklara yol açmaktadır.

TARİHİ TECRÜBELERDEN İSTİFADE EDİLMEMİŞTİR

Kürt meselesinde çözüm, ulus devlet paradigmasının ve milliyetçi, liberal bakışın dışına çıkılarak mümkün olabilir. Meselenin adalet temelinde çözüm yolu İslami bakış açısı ve tarihi tecrübesinde aranmalıdır. Maalesef şu ana kadar bu bakış açısından uzak durulmuş, tarihi tecrübelerden istifade edilmemiştir.

TÜM KİMLİKLER VE KÜLTÜRLER, KENDİ RENKLERİYLE AYNI TUVALDE BULUŞMALI

Türkiye`de tüm kimlikler ve kültürler, kendi renkleriyle aynı tuvalde buluşmayı; kendi desenleriyle aynı ebru içinde yer almayı, kendi enstrünmanlarıyla aynı ezgiyi seslendirmeyi istiyorlar. Aynı zamanda, aynı karede, aynı ufka birlikte bakmayı arzu ediyor, ortak bir kaderi paylaşacakları güzel bir geleceğin rüyasını görüyorlar.

600 delege ve yaklaşık 3500 bileşeni ile İslami Sivil Toplum Kurum ve Kuruluşları olarak aşağıdaki tespitlerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz:

Bizler 600 delege ve yaklaşık 3500 bileşeni ile İslami Sivil Toplum Kurum ve Kuruluşları olarak, İslami sorumluluğumuz gereği yaptığımız Çalıştay sonucunda, “Kürt meselesinin çözümü, kalıcı barışın sağlanması ve çözüm sürecinin daha sağlıklı biçimde sürdürülmesi için atılması gereken adımlar” hususunda ortaya çıkan aşağıdaki tespitlerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz:

İŞTE TARİHİ ÇALIŞTAYIN SONUÇ BİLDİRGESİNDEKİ MADDELER

1 - Müslüman Kürt halkı, kendisi üzerinden yürütülen çatışmanın en büyük mağdurudur.  Bu nedenle Kürdistan`da yaşayan tüm insanlar bölgede çözüm ve huzur istemektedirler.

2- Müslüman Kürt halkının hak talepleri ve hassasiyetleri dikkate alınmadan yüzyılların oluşturduğu sorunları çözmek mümkün değildir. Bu hassasiyetlerin başında İslam gelir ve İslami değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nezdinde karşılık bulmaz.

3- Kemalist resmi ideolojinin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan ve bugüne kadar binlerce insanın ölümüne ve büyük acıların yaşanmasına yol açan Kürt meselesinin çözümü bağlamında, silahın ve şiddetin bir çözüm enstrünmanı olmaması gerektiği ortaya çıkmıştır.

4- Kürt meselesinin siyasi yollarla çözümü savunulmalı ve bu yönüyle başlatılan çözüm süreci desteklenmelidir.

5- Çözüm süreci; ulusçu resmi ideolojinin inkâr ve asimilasyon politikalarının terk edilmesini, temel hak ve hürriyetlerin genişletilmesini, eşit vatandaşlık yoluyla ayrımcılığın sonlandırılmasını, 30 yıldır bu ülkeyi çok yönlü sıkıntılarla baş başa bırakan ve askeri vesayetin güçlenmesini sağlayan çatışmaların sonlandırılmasını, silahlı yapıların silahsızlandırılıp sivil siyasete katılımının sağlanmasını ve son tahlilde akan kanın durdurulmasını kapsamalıdır.

6- Çözüm sürecinin sosyal, siyasal, ekonomik ve psikolojik altyapısı kurulmalıdır.

7- Statükonun devamından yana olan ve vesayet sistemini ayakta tutmak isteyenler için Kürt sorunu bugüne dek hep kullanışlı bir araç işlevi görmüştür. Bu yönüyle gerek militarist vesayetten yana olanlar, gerekse de Kürt sorunundan nemalanan tüm kesimler sorunun devamını istemiş, çözüme yönelik çabaları sonuçsuz bırakmaya çalışmışlardır.

8- Süreç tüm provokatif saldırılara rağmen toplumsal destek sayesinde devam etmektedir. Defalarca provokasyonlarla sabote edilen çözüm sürecinin şeffaf bir şekilde ve sağlıklı bir zeminde ilerleyebilmesi için “üçüncü göz” gibi devletle silahlı yapılar arasında hakemlik yapabilecek, süreci sekteye uğratanı, sözünü tutmayanı deşifre ederek sürece olumlu müdahalelerde bulunacak, “toplumsal güvene sahip kişilerden ve siyasi parti temsilcilerinden oluşan bir heyet yapısı” tesis edilmeli ve sürece dâhil edilmelidir.

9- Kürt meselesi ile PKK sorunu tefrik edilmeli, otuz yıldır devletin güvenlikçi ve ulusçu uygulamaları nedeniyle iç içe geçen iki sorunun ayrıştırılarak çözülebileceği bir siyasal zemin geliştirilmelidir.

10- Devlet yetkilileri Kürt meselesini silah bıraktırma veya çatışmasızlığa indirgememelidir. Çözümün asli konusu olan Kürtlerin Kemalist sistem tarafından gasp edilmiş İslami ve insani hakları, asla hiçbir pazarlık konusu yapılmadan ve geciktirilmeden iade edilmelidir.

11- Kürt halkının büyük bir saygıyla andığı Şeyh Said-i Palevi gibi Kürt âlimlere yapılanlar başta olmak üzere bu güne kadar yapılan zulümlerden dolayı devlet adına özür dilenmeli ve iade-i itibarda bulunulmalıdır. Şeyh Said`in, Üstad Bediüzzaman`ın ve Seyyit Rıza`nın mezar yerleri ivedilikle açıklanmalıdır.

12- Kürtçe ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.

13- Çözüm sürecinde hükümetin yalnızca bir tarafı muhatap olarak kabul etmesi, Bölgede sosyolojik ve siyasal karşılığı olan kişi, grup ve yapıları dikkate almaması, önemli bir eksiklik ve büyük bir yanlışlıktır. Çözüm sürecinin tüm toplumsal tabanı kuşatabilmesi için, başta İslami kesimler olmak üzere toplumun bütün kesimleri sürece dâhil edilmeli ve hassasiyetleri dikkate alınmalıdır.

14- Siyasi sahada, Devlet sadece HDP ile değil, başta HÜDA PAR olmak üzere, HAK PAR ve bölgede etkin olan diğer siyasi partilerle de sorunun çözümü noktasında görüşmeli ve onların da çözüme katkı sunmaları sağlanmalıdır.

15- Hükümetin, Kürt meselesini çözme adına geliştirdiği siyasi perspektif, sivil siyasetin gelişmesi açısından olumlu bir aşama olmakla beraber, süreç, halkın huzurunu ve güvenliğini tehlikeye atan sonuçları açısından yeniden gözden geçirilmelidir.

16- Bugüne kadar neredeyse on yıldır aralıksız devam eden dernek, parti ve işyerlerini kundaklama hadiseleri hakkında, ciddi soruşturmalar yürütülmemiş ve birçoğu hakkında dava bile açılmamış olması kamu güvenliği açısından bir zaafiyet tablosu oluşturmuş ve toplumun güven duygusunu zedelemiştir.

17- Özellikle 6-8 Ekim olaylarında Kobani bahanesiyle sokaklara dökülen militanların, vandalizmin zirvesine vardırdıkları eylemleri karşısında ve daha sonra Cizre`de yaşanan olaylarda kolluk güçlerinin sivillere yönelik saldırılara müdahale etmemesi, can ve mal kayıplarının önüne geçmemesi, çözüm sürecinin sorgulanmasına yol açmıştır. Bu ve benzeri saldırılar sadece bölgede yaşayan İslami kesimlere değil, topyekûn İslam`a ve Müslümanlara saldırı olarak değerlendirilmektedir. İslami değerlere yönelik saldırılar asla kabul edilemez.

18- Çözüm süreciyle birlikte, bölgede geliştirilen tek egemen güç olma stratejisi ve bunun yansıması olan 6-8 Ekim olayları, ortaya konan diğer tahakküm ve baskı uygulamaları, Kürdistan`da kendisi gibi düşünmeyenlerle ve kendisinin dışındaki kesimlerle birlikte yaşama zeminini yok etmektedir. Geniş toplum kesimleriyle birlikte İslami camianın da desteklediği “çözüm süreci” 6-8 Ekim olaylarının ardından ciddi bir güven kaybına uğramıştır.

19- Bölgede uygulanan tahakküm ve baskı stratejisi Kürt halkına hiç bir yarar sağlamadığı gibi ne yazık ki zamanla farklı kesimleri, kendisini koruma ve var olma adına çatışmaya sürükleyen bir sonuca yol açmaktadır. PKK ve bileşenleri bölgeyi kaosa sürükleyen şiddet, baskı ve sindirme siyasetinden vazgeçmeli; kendisi gibi düşünmeyen oluşumlarla bir arada yaşamaya mecbur olduğunu kabul etmelidir.

20- Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniyetin ürünü olan darbe anayasası değiştirilmeli, etnik vurgulardan arındırılmalı ve eşit yurttaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilmelidir. Başta anayasa olmak üzere yasalardaki etnik vurgular ayıklanmalı, devlet diline hâkim olan ırkçı, dışlayıcı ve inkârcı söylem tüm mevzuattan, literatürden ve eğitim sisteminden çıkarılmalıdır.

21 - Kürt halkını, aşiretleri, hatta aileleri birbirinden ayıran yapay sınırlar sembolik hale getirilmeli, insani, ekonomik, kültürel, sosyal ilişkilerin geliştirilmesi ve sılay-ı rahim hukukunun yerine getirilebilmesi için gerekli bütün düzenlemeler yapılmalıdır.

22- Çatışma ortamını derinleştirecek her türlü tavırdan sakınmak her kesimin sorumluluğudur. Nitekim, çatışma ortamının derinleşmesi ve bölgede bir kaos ortamının oluşması, herkesi yakacak bir yangının bölgeyi sarmasıyla sonuçlanacaktır. Bu nedenle bölgede Kürtler arası bir çatışma yaşanmaması için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.

23- Koruculuk sistemi, ilerde karşılaşılması muhtemel düşmanlıkların ve ekonomik mağduriyetlerin oluşmaması için gerekli tedbirler alınarak kaldırılmalıdır.

24- Binlerce kayıp vatandaşın akıbetleri açıklanmalı, fail-i meçhuller ve örgüt içi infazlar aydınlatılmalı, yakılan ve boşaltılan köylerle zorunlu göç ettirmelerin sorumlularının tespit edilmesi için soruşturmalar ciddiyetle yürütülmelidir.

25- Toplumda bozulmaya yüz tutan ahlaki yapının düzeltilmesi ve kardeşliğin yeniden tesisi için eskiden olduğu gibi başat rol oynayabilmesi için medreseler ihya edilmelidir. Din eğitiminin önü açılmalı, medrese eğitiminde geçen süre zorunlu eğitim süresinden sayılmalı, icazet belgelerine denklik verilmelidir.

26- Siyasi partiler yasası, askeri vesayet dönemi yaklaşımlarından arındırılarak, istikrarı koruyucu önlemlerle beraber, toplumsal temsiliyeti en yaygın olarak gerçekleştirecek şekilde değiştirilmeli, seçim barajı kaldırılmalıdır.

27- Siyasi nedenlerle cezaevinde bulunanların toplumsal hayata, yurt dışına çıkmak zorunda kalanların ise ülkelerine dönebilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

28- Ekonomik olarak bilinçli politikalarla geri bırakılan Kürdistan`ın kalkınması ve ekonomik iyileşme için bölgeye pozitif ayırımcılık yapılmalı, gerekirse devletin doğrudan yatırımlarıyla istihdam imkânları artırılmalıdır.

“Hiç şüphe yoktur ki “Barış daha hayırlıdır” (Nisa:128) Davamızın sonu Allah`a Hamd etmektir.

Kürt Sorunu için İslami Çözüm önerileri

SORUNUN TEMELİNDE KEMALİST REJİM VAR

“Tarihsel süreç içerisine Kürt Meselesi” başlığı altında bir sunum yapan Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, Kürtlerin İslam dinine girdikten sonra ümmetin en büyük parçalarından biri haline geldiğini ve hiçbir zaman İslam toplumu ile bir sorun yaşamadığını belirterek Kürtlerin haçlı seferlerine karşı yer aldığını, Çanakkale ve Kurtuluş savaşında aynı fedakarlığı gösterdiğine dikkat çekti. Ağırakça; bu topraklarda emperyalistlere karşı verilen mücadeleden sonra kurulan yeni devlette etkinliği elinde tutan Kemalist rejimin “Türkiye Türklerindir” ya da “Biz bir ulus yarattık” sözleri ile adeta ümmeti böldüğünü söyledi.

EMPERYALİSTLER, SORUNLARIMIZA ÇÖZÜM ÜRETEMEZLER

Kürt sorununa çözümün yabancı ülkelerde aranmaması gerektiğini belirten Anadolu Platformu Genel Başkanı Turgay Aldemir, “Kürt meselesinin, Alevi meselesinin, Ermeni meselesinin çözümü emperyalist başkentlerde değil, Diyarbakır`da, Mardin`de, Gaziantep`te ve İstanbul`dadır. Suriye meselesinin çözümü Moskova`da aranıyor. Diyarbakır`daki sorunlarımızı çözemediğimiz için bugün Irak`ta, Suriye`de binlerce kardeşimiz toplu katliamlara uğruyor. Mesele sadece Kürt meselesi değil, İslâm dünyasının yeniden varoluş sürecidir” şeklinde konuştu

DEVLET DİNDAR MUHATAB KONUSUNDA İKNA OLMUŞ DEĞİL

‘Çözüm sürecinin Hedefi, tarafları ve muhataplık Meselesi` konulu bir sunum yapan, Eğitimci Yazar Abdulkadir Turan, Kürt sorununa çözüm bulma yönünde on yılı aşan girişimler olduğunu ve 2009`da AK Parti hükümetinin “Demokratik Açılım Projesi”nin somut bir görünürlük kazandığını belirterek,  hükümet tarafından atılan bu adımın küçümsenmeyecek bir adım olduğunu söyledi. Başlatılan süreçte ciddi bir muhataplık sorunu yaşandığına dikkat çeken Turan,  Hükümet yetkililerinin Mermerciler Odası gibi aslında yarı kamu kuruluşu konumundaki derneklerin temsilcileri ile görüştüğünü ancak bölgenin İslami kesimlerini muhatap almadığını belirtti.

PKK MUHATAP ALINIRKEN İSLAMİ KESİME OPERASYONLAR YAPILDI

Uluslararası güçlerin çözüm sürecine yaklaşımına değinen Turan, “1998`de Beyaz Saray danışmanlarından Henri J. Barkey ve Graham E. Fuller`in “Türkiye`nin Kürt Sorunu” adlı bir rapor hazırladığını ve raporla PKK gibi sol yapıların halkın temsilcisi gibi gösterildiğini belirtti. Turan, “Bu rapordan kısa süre sonra ise Abdullah Öcalan, Türkiye`ye teslim edildi. PKK`nin siyasi  partisi, yerel seçimlerde bölgedeki birçok belediyeyi aldı. Bu dönemde İslami kesime yönelik silahlı-silahsız farkı gözetilmeden bir “kök söktürme” operasyonu yürütüldü” diye konuştu. Turan, ayrıca hazırlanan raporda bölgede toplumsal tabanı olan Hizbullah`a ‘Kürt Haması` denilerek, dış güçlerin PKK`nin lehine devleti rahatsız edecek kadar bölgeye müdahil olmasını sağladığını belirtti.

ÇÖZÜM REÇETESİ KUR`AN VE SÜNNETTİR

‘Medreseler ve Ulemanın Rolü` başlığı altında konuşma yapan bölgenin tanınmış âlimlerinden Molla Beşir Şimşek, Kürt sorunu, neticede insanların İslam`dan uzaklaşması sonucu ortaya çıktığını ve ırkları bir araya getirebilecek tek paydanın sadece İslam olduğunu söyledi. Allah`ın tüm insanları kardeş ilan ettiğini ve kişinin kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemesi gerektiğine değinen Şimşek, “ Kürt ve Türk milleti Medrese ve Âlimlerini korudular. Birileri araya girip bizi düşmanlar kıldı. Cahiliyet dönemi gibi yönümüzü İslam`dan çevirdiler.  Kürtler ile Türkleri birbirine bağlayan harcı yok ettiler. Medreseleri kapattılar, âlimlerimizi idam ettiler” diye konuştu. Marksist-Leninist örgütün Kemalist zihniyetinden farksız olduğunu ifade eden Şimşek, “Onlar da devletin yaptığı gibi İslam`ı bu bölgeden kaldırmak istediler. Bu milleti birbirine bağlayan sadece İslam`dır. Kürt ve Türk Müslüman halklarının tek reçetesi Kur`an ve Sünnettir” şeklinde konuştu.

FARKLILIKLARIMIZA RAĞMEN BİR ARAYA GELMELİYİZ

Anadolu Platformu İstişare Kurulu Başkanı Ramazan Kayan, Müslümanların, aralarındaki farklılıkları bir kenara bırakarak birlik içinde olmaları gerektiğini söyledi. “Sorunlarımıza birlikte çözüm bulmak için buradayız”  diyen Kayan,  “Barış yolundaki dikenlerin, dinamitlerin ve dönen dolapların da farkındayız. Bu işi sabote etmek için bağnazların, fanatiklerin halen pusuda nasıl beklediğini biliyoruz. Ancak müminler bir delikten iki kere ısırılmazlar. Barış cesaret gerektirir, hikmet gerektirir, bedel gerektirir, kararlılık ve tutarlılık gerektirir. İnşaallah bu kararlığı ve bu iradeyi hissediyorum.” ifadelerini kullandı.

NEREDEN ÇIKTI BU PKK?

Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş, yıllardır bu halkın mağdur edildiğini belirterek, bu mağduriyetlerinin bitmesinin bir tek yolunun Müslümanların birlikteliği olduğunun altını çizdi. PKK`nin neden ortaya çıktığının iyi sorgulanması gerektiğini belirten Göktaş,  “Bu Hizbullah nereden çıktı diyenlere aslında bu dediklerim bir cevaptır. Kemalizm bu toplumun üzerinden silindir gibi geçti. Eğer böyle bir coğrafyada, bu Müslüman halk ve bu kadar ilmi bir birikimi olan kardeşlerimiz zulme karşı, İslam adına eğer bir örgüt bile çıkaramamışsa aslında o zaman bu kardeşlerimizin kınanması gerekmez miydi? Bu topraklarda eğer ‘nereden çıktı?` denilecekse, asıl bu sorunun, PKK için kullanılması gerekmez mi?” diye konuştu.

KEMALİZM VE PKK`NİN BU HALKA MALİYETİ: 50 BİN ÖLÜ

Bu coğrafyada asıl problemin Kemalizm ile beraber başladığını ve bu ülkenin yegane sorununun, Türk milliyetçiliği olduğunu söyleyen Göktaş, bu ülkede sadece bir ırkçılığın yaşandığını ve bu sorunun da Türk ırkçılığı olduğunu söyledi. Göktaş, “Kemalizm`in yegâne ürünü bu ülkede PKK`dir. Bu ülkede Kemalizm ve PKK`nin bu halka maliyeti ise 50 bin ölü ve 500 milyar dolar zarardır” dedi.

MASADA HİZBULLAH DA OLACAK

Tüm İslami camialara bir çağrıda bulunan Göktaş, “Türkiye`de 2000`li yıllarda Hizbullah camiasına büyük bir zulüm yapıldı ve çok kısa bir sürede bu topraklarda 25 bin insan İslami kimliklerinden dolayı gözaltına alınarak çok ağır işkencelerden geçirildi. Ancak bunu ajite etmek için söylemiyorum. Sevinin ki bu günde İslam için bedel ödeyen böyle ağabeylerimiz kardeşlerimiz var. ‘Bu camia çok büyük de gelin buraya girin` demiyorum. Şunu diyorum. Müslüman kardeşlerimize eğer bir saldırı olursa ‘yanınızdayız` deyin. Acaba çok mu bir şey istiyoruz? Eğer bizim yanımızda olur ve ağabeyimiz olarak bir duruş sergilerseniz, o zaman masada bir tarafta PKK bir tarafta Hizbullah olacak ve onlarda sizden farklı düşünen kişilere karşı saygı duyacak ve buraya imza atacaksınız deme gücü ortaya çıkacak. Ve inanın, sorun o gün bitmiş olacaktır” diye konuştu.

SADECE ELİNDE SİLAH OLANLARIN MUHATAP ALINMASI DOĞRU DEĞİL

Müslümanlar arasında bir barış için her iki halkın kurumlarının bir araya gelmesi gerektiğini belirten Marifet Derneği temsilcisi Hasan Erbay, “Bunun için bu çalışmayı önemsiyoruz. Bunun için İstanbul`dan kalkıp buraya katılmayı bir vazife olarak görüp geldik. Sadece Dualarla yetinmediğimizi, bu işte iştirakçi olduğumuzu göstermek için geldik. PKK sosyalist ve marksist anlayışa dayalı, bölge insanının inanç ve kültüründen tamamen uzak bir yapıdır. Tasvip etmemiz kesinlikle mümkün değildir. Eline sadece silah alacak olanlar eğer muhatap alınacaksa biz bu anlayışa karşıyız” dedi.

ÇALIŞTAY BUNUNLA SINIRLI KALMAMALI

Çalıştayın sadece bir başlangıç olduğunu ve burada konuşulanların, burayla sınırlı kalmaması gerektiğini vurgulayan Mustazaflar Cemiyeti İstanbul Şube Başkanı Mehmet Eşin ise, bu düşünceyi ortaya atanların, gerek kamu nezdinde ve gerekse hükümet nezdinde bunu ısrarla takip etmeleri ve dillendirmeleri gerektiğinin altını çizdi. Kürt halkının Müslüman ve İslam`ın kadim halklarından biri olduğunu belirten Eşin, “Kürtler Orta Doğu`nun ve İslam ümmetinin önemli bir bileşenidir. Dolayısıyla bu sorunun bu çözümün İslami açıdan ele alınması da ayrı bir güzelliktir. İslam`ın her alanda çözüm sunduğuna inanıyoruz. Bugün bunu görmüyorsak İslam`dan değil Müslümanların üstüne düşen görevi yapmamalarından kaynaklanıyor” dedi.

BU SALDIRILARA KARDEŞ KAVGASI DEMEK YANLIŞTIR

İslam`ın bütün sorunlara çözüm ürettiğini ifade eden Hukukçu Emin Güneş, “Bugün bizi kandırıyorlar. ‘Kürtlerin, Kürtlere yaptığını gavur bile yapmaz` diyorlar. Müslüman, Müslüman`a zulmetmez, birbirinin hakkını gasp etmez. Vallahi Müslümanların hakkını gasp eden Müslüman değildir. Öcalan, ‘Şeyh Said, fiziksel olarak babamız olabilir. Ama bizim fikir babamız değildir. Fikirlerimiz aynı değildir` diyor. Bu nedenle aramızdaki fiziki durumlar bizi aldatmasın. Bizim aramızdaki mücadele hak ve batıl mücadelesidir. Buna kardeş kavgası(bıra kuji) derseniz, Bedir Savaşı`na da kardeş kavgası demek zorundasınız. Çünkü orada aynı aileden kişiler birbirleriyle savaşıyordu” diye konuştu.

SADECE SİLAH İÇİN PKK İLE GÖRÜŞÜLEBİLİR

Bölgede faaliyet yürüten diğer sivil inisiyatiflerin de hükümet tarafından dikkate alınması gerektiğini ifade eden Memur-Sen Diyarbakır İl Başkanı Yunus Memiş, “Bu çalıştayda Doğu-Güneydoğu bölgesindeki tüm İslami kesimler bulunmakta. Mollalarımız, âlimlerimiz, vakıf ve derneklerimiz var. 3 bin 500 sivil toplum kuruluşu buna destek veriyor. Bütün kültürel haklar konusunda hiçbir pazarlık yapılmadan, Kürtlerin hakları Anayasada belirtildiği gibi eşit yurttaşlık temelinde verilmelidir. Silah bırakma noktasında ise PKK ile görüşülebilir ama Kürtlerin diğer hakları için sadece PKK muhatap alınamaz. Bu konuda söz sahibi Muhafazakâr insanlar da vardır. Bunu devlet göz ardı edemez. Bundan sonraki süreçte de devlet ile PKK`nin, yaptıkları hatalardan dönmeleri lazım. Artık bu Çalıştay`a katılan insanların da görüşlerinin dikkate alınması lazım. Hükümetin artık İslami kesimleri de bu işin içine katması lazım” dedi.

VAHŞETİ SAVUNANLARLA ÇÖZÜM OLMAZ

Çalıştay`da seçilen konuların çok önemli konular olduğunu ve böyle bir Çalıştay`ın tertip edilmiş olmasından son derece memnun kaldığını belirten Sağlık Sen Genel Başkan Yardımcısı Aziz Aslan, “Hükümet-PKK ve diğer herkesin bu algıyı görmeleri lazım. Yaşanan sorunlar sonucu Türkiye sınırları içerisinde insanların kendi kimliğini koruması bile zor bir hal aldı.  Türklük söylemleri topluma dayatıldı, ancak bu söylemler bu toplumda maya tutmadı. Maya tutmayınca da depremin artçı şokları gibi kırılmalar oldu” dedi.

Aslan, “Çözüm süreci, savaş çığırtkanlıklarıyla sürdürülebilecek ve masaya yatırılacak bir süreç değildir.  Sadece PKK muhatap alındığı için olaylar çözülmedi. Kobani olayları bu çıkmazı oraya koyan en büyük kırılma oldu. Kobani bahanesiyle yaşanan vahşeti savunanların çözümden bahsetmesi samimi gelmiyor” şeklinde konuştu.

DEVLET SOMUT ADIM ATMALI

Hükümetin, Çözüm Süreci`nde samimi yaklaşım sergileyerek, İslami yapılarla diyalog içerisine girmesi gerektiğini belirten Siyer Araştırmaları Vakfı Başkanı Mehmet Emin Yıldırım, “Herkes sorumluluğunu yerine getirmelidir. Devlet, meseleye duyarlıymış gibi görünme yerine somut adım atmalı. Bölgede var olan sivil toplum kuruluşları ve cemaatleriyle diyaloglar kurulmalı. Bu konuda İslami yapılar olarak adım atmak durumundayız. Bölgenin insanları, batıdaki insanların da gündeminde olmalı” dedi. Bölgedeki İslami çalışmaların desteklenmesinin önemine değinen Yıldırım, şu ifadeleri kullandı “Kürt halkının köklerinden koparılma adımlarını engellemek için tedbirler alınmalı ve sahabeler, bölgede daha fazla gündem edilmeli. Medreselere sahip çıkılarak, müfredat konusunda yenilenmeler yapılmalıdır” diye konuştu.

SİYER VAKFI`NDAKİ İLAHİYATA YASİN BÖRÜ İSMİ VERİLDİ

Yıldırım, Siyer Araştırmaları Vakfı`ndaki ilahiyat bölümüne, Kobani bahaneli olaylarda PKK tarafından katledilen 16 yaşındaki Yasin Börü`nün ismini verdiklerini söyledi.

İSLAMİ HASSASİYET SAHİBİ İNSANLARIN KATILIMI ÖNEMLİDİR

Türkiye`deki  pek çok kuruluşu ve STK`yı böyle bir ortamda görmenin oldukça sevindirici olduğunu belirten, Bingöl Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi Mehmet Kurt, “Belli ideolojilerle bu süreç götürülüyordu. İslami grupların Kürt meselesine yaklaşımları, bu konuda çözüm önerileri ve bunları tartışabilecekleri bir zeminin, ittifakın olması, sürecin geniş tabanlara yayılması ve doğu ve güneydoğuda geniş bir kitlesi olan İslami hassasiyeti olan Kürtlerin sürece katılımları çözüm açısından oldukça önemli. Bu açıdan bunu oldukça önemsiyorum. Ancak, bununla birlikte silahların bırakılması sonrasında geniş Kürt tabanları, farklı isteklere sahip Kürtlerin arzu ve istekleri açısından bu sürecin sadece belli bir gruba odaklanmaması, belirli komisyonlar üzerinden tarafların hepsinin bir arada buluşmaları oldukça önemlidir” ifadelerini kullandı.

YÜKSEL ‘KÜRDİSTAN`I MARKSİZM`E BIRAKMAYACAĞIZ

Sosyolog Müfit Yüksel, Kürdistan`ın Marksist-Leninist bir yapıya doğru götürülmek istendiğini belirterek buna müsaade etmeyeceklerini söyledi. Bütün kavimlerin içinde ihtilafların olduğunu ve bu ihtilafların çözülebileceğini söyleyen Yüksel, “Kürt meselesi ve Müslümanların durumu ile ilgili olarak çok şeyler söylendi veya söyleniyor. Bu konuda maalesef seküler örgütler veya marksist kökenden gelen örgütler daha baskın oluyor. Bu konuda İslami kesimin sesi kıstırılıyor. Sen Kürt adına hareket edeceksin, dindarlıktan vazgeçeceksin diyorlar. Ben ahiretten vazgeçemem. Böyle bir ateist dayatmaya ve Kürdistan`da İslam`ın silinmesine asla boyun eğmeyiz” dedi.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir