• DOLAR 32.382
  • EURO 35.117
  • ALTIN 2326.289
  • ...
Mısır, İngiltere`den Bağımsızlığını İlan Etti
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Doğruhaber / tarihte bugün / 28 ŞUBAT

GÜNÜN AYETİ

“...Çünkü Allah, kendine dayanıp güvenenleri sever.” (Al-i İmran suresi 159. ayetin meali)

GÜNÜN HADİSİ

“Hz. Peygamber aile efradının başına bir sıkıntı geldiğinde şöyle buyururdu:
'Namaza kalkın! Çünkü rabbim bana bunu emretti...” (İhya Ulumuddin)

GÜNÜN SÖZÜ

“Şam'a gitmek isteyen Harem bin Hayyam Veysel Karanî'ye 'Şam'da geçim nasıldır?' deyince Veysel 'Şu kalplere yazıklar olsun! Onların içine şüphe düşmüştür. Nasihat olanlara fayda vermez' dedi”

TARİHTE BUGÜN

1922: Mısır, İngiltere'den bağımsızlığını ilan etti.
Sömürgeciler 20 yüzyıl başlarında bir şeyi anlamışlardı. Bir ülkeyi askerle işgal edip, halkını yöneterek sömürmek uzun vadeli olamıyordu. O ülke halkının bitmek bilmeyen ayaklanmaları sömürü hedeflerinin önüne hep engel çıkarıyordu. Bundan dolayı küresel emperyalizm geride bıraktığımız yüzyıl içinde taktik değiştiğini görüyoruz. Ülkeler askeri anlamda terk ediliyor başlarına getirilen kukla krallar veya yönetimler aracılığıyla siyasi, kültürel, ekonomik işgal devam ettiriliyordu. Böylelikle bağımsızlığını kazandığını sanan halklar kendilerinden olduklarına inandıkları liderler ile teskin buluyor buluyordu. Ama işgalci sömürgecilerin gerçekte çekildikleri ve kazanılan bir bağımsızlık yoktu. Değişen tek şey üniformalardı. Örneğin İngiltere Mısır'dan çekiliyordu denen şey, Beyaz İngilizlerin Esmer Mısır üniforması giymesi demekti. Seyyid Kutub'un ifadesiyle Beyaz İngilizlerin yerini Esmer İngilizler alıyordu. Bu sadece Mısır için geçerli değildi tabi ki.. İşgalcilerin yerini kuklalarına bırakmaları halklar düzeyinde ilk etapta anlaşılmadıysa da İslam fikir adamları ve davetçileri bunun idrakine hemen vardılar ve kukla yönetimlere karşı tıpkı işgalcilerde olduğu gibi mücadelelerini sürdürdüler.

1925: Doğudaki kıyam dolayısıyla Meclis`te gizli celse yapıldı. Allah u Alem, bu gizli celsede kıyam dolayısıyla yapılacak katliamın zemini ve gereken yetkiler görüşülüp karara bağlandı.

1926: İstiklal Mahkemelerinin çalışmaları 7 Eylül 1926 tarihine kadar uzatıldı.

1945: Türkiye Birleşmiş Milletler Beyannamesi'ni imzaladı.

1947: Tayvan'da halk ayaklanması büyük can kayıpları verilerek bastırıldı. Batı Pasifik Okyanusunda, doğudan ve güneyden Çin Deniziyle çevrili, Çin Halk Cumhuriyetinin güneydoğusuna düşen bir Çin ada cumhuriyeti olan Tayvan'da bu dönemde Japon işgali altındadır.

1953: Ankara'da Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında 'Balkan Paktı' imzalandı. Bu, Ankara Paktı olarak da bilinir.

1991: I. Körfez Savaşında bir gün önce ilan edilen ateşkes imzalandı. Irak müttefiklerle ateşkes antlaşması imzaladı Irak'ın 6 ay 25 gün süren Kuveyt'i işgali son buldu.

1995: Başbakan Çiller'in mal bildiriminde yer almayan o dönemin parasıyla 7 milyar lira değerinde ikinci bir yatı olduğu ortaya çıktı.

1997: Tarihi MGK toplantısı yapıldı. Daha sonradan askerler tarafından 'post modern darbe' olarak nitelendirilecek olan bu toplantıda askerler Hükümete ve özellikle Başbakan Erbakan olmak üzere RP'lilere sert uyarılarda bulundular. Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir daha sonra yaptığı bir açıklamada 'Demokrasiye balans ayarı yaptıklarını' söyledi. Türkiye Millî Güvenlik Kurulu'nun 9 saat süren toplantısında 28 Şubat süreci olarak adlandırılan kararlar alındı. Bu kararlar, irticayı Türkiye'nin önündeki en büyük tehlike olarak saptadı. MGK'da, Atatürk ilke ve inkilablarının ödünsüz uygulanması kararı verildi.

2002: Hindistan'ın Ahmedabad kentinde Hinduların ateşe verdiği Müslümanlara ait evlerde 55 müslüman inekperest Hindularca şehid edildi..

2012 : Mısır'da 30 Yıllık Mübarek İktidarının Ardından Asli Değerlere Doğru Adım Adım İlerleyiş Devam Ediyor.
Mısır'da Şura Meclisi Bugün Tören İle Açıldı.
Şura Meclisi Başkanlığı İçin Tek Aday Olan Hürriyet Ve Adalet Partisi Üyesi Ahmed Fehmi, Yapılan Seçim Sonrasında Başkanlık Görevine Getirildi.

MERCEK

1997: Tarihi MGK toplantısı yapıldı. Daha sonradan askerler tarafından 'post modern darbe' olarak nitelendirilecek olan bu toplantıda askerler Hükümete ve özellikle Başbakan Erbakan olmak üzere RP'lilere sert uyarılarda bulundular. Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir daha sonra yaptığı bir açıklamada 'Demokrasiye balans ayarı yaptıklarını' söyledi. Türkiye Millî Güvenlik Kurulu'nun 9 saat süren toplantısında 28 Şubat süreci olarak adlandırılan kararlar alındı. Bu kararlar, irticayı Türkiye'nin önündeki en büyük tehlike olarak saptadı. MGK'da, Atatürk ilke ve inkilablarının ödünsüz uygulanması kararı verildi.

Takvimler 28 Şubat 1997'yi gösterdiğinde yapılan Milli Güvenlik Kurulu 9 saatten fazla sürerek Türkiye yakın dönem siyasi hayatında dönüm noktası oldu. Bu toplantıyla başlayan ve 1000 yıl süreceği söylenen süreç, "28 Şubat" olarak adlandırıldı. Türkiye'de elbise değiştirir gibi fikir ve saf değiştiren gazeteciler, sözde aydınlar, medyacılar, yazar-çizerler, bürokratlar yani vesaireler askerin hayata, siyasete ve yönetime müdahalesine şakşakçılık yaptılar. Müdahalenin koordinesinde ve takibinde üniforma giyip askere tekmil verdiler. İşte bundan dolayı, 28 Şubat, askeri ve bürokrasi merkezli bir darbedir. 2010'lu yıllara gelindiğinde bu darbe şakşakçıları ve darbenin sivil/bürokratik ayağı olan vesaireleri aydın, demokrat, cesur ve fikir hürriyetini savunan Don Kişotlar olduğunu görüyoruz. Halk olarak bunları iyi tanımalı, saç üstündeki ekmek gibi sürekli ters yüz olan karakterlerini iyi analiz etmeliyiz. Onların TV programlarında, gazete köşelerinde, konferanslarda yaptıkları İnsan Havariliğine aldanmamalıyız. 28 Şubat sürecinde İrtica adı altında "Allah" demenin yasaklanmasına, İslamın Uhdud Ashabı gibi toplu bir kıyıma uğratılmak istenmesine, Kur'an Kursları ile beraber Kur'an'ın ortadan kaldırılmak istenmesine yardım eden, destek veren ama 2010'larda ise bukalemun gibi renk değiştirip insan müsveddesine dönüşenleri unutmamalıyız ki, tarih sayfalarına insan havarisi olarak girmesinler.

28 Şubat sürecine önce darbeye ısınma hazırlıklarıyla başlanır. Tetikçi medya İslam ve Müslümanlara yönelik eleştirisel ve kötüler mahiyette haber bombardımanına başlar. Gün yoktur ki, bir sakallı, bir çarşaflı, bir cami veya Kur'an kursu öcü olarak yansıtılmasın. Bu şekilde askere zemin hazırlanırken asker de darbe öncesi Batı Çalışma Grubu adıyla geniş bir fişleme ağı oluşturur. Bu fişleme şebekesi 6 milyon insanı öğrenci, öğretmen, vali, kaymakam, işçi, esnaf, ev kadını, cumaya giden, camiye devam eden, sakal bırakan, gümüş yüzük takan... diye fişler. Batı Çalışma Grubu şebekesi fişlerken, medya şişirirken adım adım darbeye giden basamakların harcı dökülür. Günümüzde dahi 28 Şubat'ı objektif olarak değerlendirenlerin içine düştükleri bir yanılgı vardır. Her konuda olduğu gibi 28 Şubat dosyasını hazırlayanlar "giriş-gelişme-sonuç" klasik taktiğiyle dosyasını hazırlarken hemen hemen tüm araştırmacılar veya siyaset analistleri: "28 ŞUBAT'A GİDEN SÜREÇ" başlığını açar ve bu başlığın içini 28 Şubat öncesindeki tetikçi medyanın verdiği haberlerle doldururlar.

Buna göre merhum Erbakan Hoca'nın Başbakanlıkta cemaat ve tarikat liderlerine verdiği iftar yemeği, alçakça saldırı ve iftiralar maruz bırakılan mazlum Müslüm Gündüz Hoca, şaklaban ve sahte şeyh Ali Kalkancı, bir pavyondan devşirilerek asker tarafından saf ve hile bilmez müslümanlar arasına sokulan F.Ş. adındaki kadın, Kudüs Gecesi, İran Büyükelçisi ve bazı Refah partili vekil ve belediye başkanlarının beyanatları...

İşte tüm bu, asker postalı yalayanların haber ve karalamaları 28 Şubat dosyalarına bugün dahi Dosyanın Girişinde "28 ŞUBATI HAZIRLAYAN FAKTÖRLER" başlığı altında verilerek bilinçaltında darbeye haklı taraflar bulunmaktadır. Medyanın 28 Şubat dönemi haberleri nazara verilerek zihinlerde "Asker darbe yaptı. İyi ama, şu şu oldu, askeri tahrik etti.." denilerek sürecin gelecek nesillere objektif bir şekilde aktarılması da baltalanmaktadır. Kimi araştırmacılar kasıt dışı, kuralların dışına çıkamadıklarından, oyunu bazılarının kuralları içinde oynamayı kanıksadıklarından bu yanılgıya düşerken bir kısım zevat da askere haklılık, müslümanlara da kusur bulan bu süreçte bahsettiğimiz oynamayı kasten yaparlar.

Oysa bahsi edilen ve sözde 28 Şubat'ta askeri darbeye tahrik eden gelişmeler asker için 'Suyumu bulandırıyorsun'dan başka bir şey değildir. Bahsi geçen gelişmeler olmasaydı dahi kimsenin şüphesi olmasın ki, darbe yapılacaktı.

28 şubat Darbesi, İsrail ve Amerikan korkularını taşıyan ve İsrail ile Amerika projeli bir darbedir. Türkiye'de yükselişe geçen İslami uyanış hayatın her alanında kendini göstermeye başlamıştı. İslami kitapların ve çevirilerin, İslami kültürün, cami dini olmaktan çıkıp hayata etki etmeye başlayan İslami fikir dünyasının kendisini bariz bir şekilde hissettirdiği alanlardan biri de siyaset olmuştu. Bu noktada alternatifi olmayan merhum Erbakan Hoca, diğer sağ partilerin kelime aralarına yerleştirdikleri İslami kelimeleri argüman olarak kullanmaktan öteye geçerek kabul İslami bir dünya görüşünü partisinin ve siyasetinin merkezine almıştı. Dolayısıyla İslami uyanışın getirdiği teveccüh onun partisine yöneldi. Refah Partisinin oy patlaması yaptığı 94 ve 95'li yıllar İsrail ve Amerika'nın gözünden kaçmadı. Zira Refah Partisi bu noktada İslami yükselişin ölçümetresi olmuştu. Yani, İsrail ve Amerika Refah ibresinden Türkiye'deki İslami uyanışın sıçrama yaptığını okudular. Tansu Çiller gibi bazı politikacılar 93'lerde Amerika'ya, İsrail'e "Bizim önümüzü açmazsanız bakın şeriat güldür güldür geliyor" söylemini 28 Şubat'ı değerlendirirken zihinde tutmak gerekiyor. Zira Batıya "Şeriat geliyor" çağrısının icabeti 28 Şubat olmuştur. Erbakan Hoca da 28 Şubatta bastırılmak istenen İslami uyanışın start noktası olmuştur. Madem, özellikle Erbakan Hoca'nın Partisinin yükselişi okunarak İslami uyanışın şaha kalktığı analizi yapılmıştı, işe de aynı yerden başlamak gerekiyordu. Bu anlamda 28 Şubatı değerlendiren bazı kimselerin eksik bıraktığı bir nokta da; 28 Şubatı sadece Allah kendisinden razı olsun Erbakan Hoca ve partisiyle sınırlandırmaları olmuştur. Bu yanlış ve eksik bırakılan sava göre; "Erbakan Hoca başbakan olup oylarını artırınca onunla uyuşmayan asker, onu hükümetten indirdi..." Hayır! Darbe merhum Erbakan Hoca hükümetini devirmekle işe başlamıştı aslında. 28 Şubatı Erbakan'la kasıtlı olarak kısırlaştıranların amacı aslında 1997 ve 2001 arasındaki utanç sahnelerini, insanlık dışı barbar uygulamaları gözlerden uzak tutmak, tarihten saklamaktır.

28 Şubatın arka plan resminde Amerika ve İsrail'in olduğu tezini küçümseyenler, o dönemde İsrail ve Amerikalı yetkililerin "Türkiye Batıdan yüzünü çeviriyor. İran'a yanaşıyor. Türkiye çağdaş ilerleme yolundan sapıyor" şeklindeki açıklamalarını ve Erbakan Hoca'nın İslam ülkeleri ile projeler hazırlamaya başlamasını, İslam ülkelerinin kendi dinamiklerinin farkına vararak bir araya gelmesi durumunda Nato'ya da BM'ye de muhtaç kalmayacağı görüşlerini ve bu görüşlerin İsrail ve Amerika'yı nasıl rahatsız ettiği gerçeğini 28 Şubat dosyasında yerli yerine koymamaktadırlar.

Kuşku yok ki; 28 Şubat, "Made İn Amerika, Made in İsrail" olup içeride harekete geçirilen güçler eliyle yapılmıştır. Ki bu güçler, böyle bir maceraya dünden razıydılar.

28 Şubatı aklamaya yönelik bir tabir de "Post Modern Darbe" tanımıdır. 28 Şubatın Post Modern bir darbe olduğunu söyleyenler aslında kavramlar üzerinden mana kaçırmaya çalışıyordu. Bu tabire o dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, ‘‘Darbenin postu, moderni mi olur, darbe darbedir`` diye itiraz ediyordu.

28 Şubat'ın görünen yüzü, her ne kadar 9 saatten fazla süren 1997 Şubatındaki MGK toplantısında ilan edilmişse de alt yapısı ve zemin hazırlıkları daha önceden başlatılmıştı. Bu süreç içerisinde Türkiyeli müslümanlara her alanda bir kuşatma başlatılmış, her yerden tasfiye edilerek hayat hakları ellerinden alınmak istenmişti.
28 Şubat 1997 tarihindeki MGK'da alınan 18 maddelik kararlar ile Türkiyeli müslümanların hayatları karartılmak istendiği kadar, İran başta olmak üzere halkı müslüman ülkelerle Amerika ve İsrail çıkarları doğrultusunda dış politika belirlenmişti.

28 Şubat'ın startı sayılabilecek 18 maddelik kararları Erbakan Hoca başta imzalamak istemese de her taraftan gelen baskılara dayanamamış ve bilahare imzalamıştır. Kimlerine göre bu kararlar 18 değil 24 maddeydi ve Erbakan Hoca 6 maddeyi bildiriden çıkarmayı başarmıştı. Söz konusu maddelerin tümüne değil de kısmen bazılarına bakacak olursak;

1 Nolu Madde: Laiklik ve Cumhuriyet büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunacak. Mevcut yasalar uygulanacak, bunlar yetersiz kalıyorsa yeni düzenlemeler yapılacak. (Bu maddeyle İrtica adıyla İslama açılan savaşa Laikliği ve Cumhuriyeti koruma meşruiyeti veriliyordu.)

2 Nolu Madde: Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınacak. (Türkiye'de devlet İslami eğitim vermediğinde dini hassasiyeti olan ebeveynler ve çevreler çocuklarını, kendi nesillerini eğitim ve terbiye işini kendileri yüklenmek zorunda kaldılar. Devletten müstağni vakıf ve dernekler aracılığıyla çocuklarını ve gençlerini İslami eğitime tabi tutanların önü bu maddeyle alınarak, Kur'an Kurslarına varıncaya kadar kapatıldı. Masonların, Siyonistlerin, Misyonerlerin kurum ve kuruluşlarına göz yumulurken İrtica Yuvası denilerek Kur'an Kursları, ilim ve terbiye evleri, hayır hayrat vakıf ve dernekleri kapatıldı. )

3 Nolu Madde: Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle Cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk Milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması.. (Bu madde İmam Hatiplere ve çocukların Kur'an Kurslarına gönderilmelerine engel olmakla beraber 8 yıl kesintisiz eğitimin de dayanağı olmuştur.)

6 Nolu Madde: Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmesi
7 Nolu Madde: TSK'yı din düşmanı gösteren medya kontrol altına alınacak

8 Nolu Madde: TSK'dan kovulan irticacı personelin başka kurumlarda çalışma imkanı tanınması. (Bu maddeyle irticacı diye kovulan personel bir yerde iş bulup da çalışmaya başlayınca asker o işyerini tehdit ederek kovdurtma hakkı el etmişti. En can yakıcı en zalimane uygulamalardan biri bu maddeyle yapılmıştır.

10 Nolu Madde: Türkiye'nin uluslar arası ilişkilerini ilgilendirdiği için karartıldı.

17 Nolu Madde: Ülke sorunlarının çözümünü "millet kavramı yerine ümmet kavramı" bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.

18 Nolu Madde: Büyük kurtarıcı Atatürk'e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir. (Bu maddeyle Atatürk yine en büyük kılıf oldu.)

28 Şubat kararları, en yüksek tirajlı bir gazetede  “TOPYEKÜN SAVAŞ” başlığı ile verilerek duyuruldu. 28 Şubatçı askerilerin hukukçuları ve gazetecileri karargaha çağırarak brifing verdikleri gerçeği biliniyor. Bu brifingler hukukçu ve gazetecilerin nasıl davranacakları konusunda aldıkları talimatlardı. Dolayısıyla askerin andıçladığı büyük bir gazetenin “TOPYEKÜN SAVAŞ” demesi askerin attığı bir manşettir denilirse abes kaçmaz. Hem askerin hangi haber nasıl bir formatta yapılacak, manşet ne olacak, haber başlığı nasıl olacak gazetecilere bellettiği (!) de bilinmekteydi. Öyleyse asker neye karşı “TOPYEKÜN SAVAŞ” ilan etmişti. Başını alıp giden ahlaki yozlaşmaya mı? Gençlerimizi birer birer şeytan karanlığına çekip ruhlarını ele geçiren uyuşturucuya mı? İçkiye, fuhuşa, faize mi “TOPYEKÜN SAVAŞ”  ilan edilmişti?  Ekonomik krize mi? Yoksulluğa mı? Cehalete mi? Neye “TOPYEKÜN SAVAŞ” ilan edilmişti? Cevabı çok açık: Allah'a...

Bugün artık kimsenin artık sahip çık(a)madığı, bu kararlar. Milyonlarca masum insanın hayatını kararttı. Kurulan Batı Çalışma Grubu ile ki, başında bugün Ergenekon sanıklarından emekli Orgeneral Çetin Doğan bulunuyordu insanlar fişlendi, gazeteciler andıçlandı, kebapçılara varıncaya kadar sermaye fişlendi, kızların başlarındaki örtüleri üniversite, lise kapılarından zorla açtırıldı.

Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya 'İrtica, PKK'dan daha tehlikeli' dedi. Böylelikle Türkiyeli müslümanlar bebek katili canilerden daha tehlikeli kabul edildi. Bu kabul söylemde kalmadı ve gereği yapıldı. Uzun yıllar boyunca İrtica hep MGK'ın en büyük iç ve dış tehditi oldu. Türkiyeli müslümanlar tehdit kabul edilişin gereği olarak baskı altında tutularak aleyhlerindeki her uygulama meşru kabul edildi. Ama top yekün savaşa karşı müslümanların tek hamisi olan Allah, kullarını korudu, gözetti, tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirdi. 1000 yıl sürecek denen İsrail ve Amerika patentli süreç, o sürecin mimarları, kuklaları silindi gitti. Allah ümmete zeval vermesin...

 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir