• DOLAR 32.458
  • EURO 34.805
  • ALTIN 2439.902
  • ...
Ağır Müebbetlik Bir Mahkûmun 24 Saati-1
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Besmele hamd selam ve dua ile

İlk cezaevine girdiğim günlerde, saatleri sayıyordum, sonraki zamanlarda günleri, daha sonraları haftaları, daha daha sonraları ayları, kısa süre önceye kadar mevsimleri, şimdilerdeyse sadece yaz ve kış mevsimlerini sayıyorum. Geridekiler öndekiler umurumda değil, 10. Yılımı doldurdum. Sonraki dönemlerde ne gibi duygularım, hangi duygularım körelecek şimdiden kestirmek zor.

Ara sıra, içerden ve dışardan gelen tek tük mektuplarda; ne yapıp, ne ettiğim, günlerimi nasıl geçirdiğim soruluyor. “Bu soru bana zahir planında çok saçma geliyor! Uzunlamasına 6 – 7 adımlık, enine 2 – 3 adımlık kapıların 20 saat süre ile kapalı olduğu bir hücrede insan ne yapar, ne yapılabilir. Bunu tahayyül etmek zor olmasa gerek. Ancak gerçekte ise soru çok zekice hazırlanmış (müspet manada) tuzak bir soru. Sorunun cevabı ile benim içerisinde bulunduğum, ruh halimi öğrenecek, eğer üzgün isem benle üzülecek, sevinçli sururlu isem benle birlikte sevinecek bu davranış Müslümanın yüksek şahsiyetine imanına inancına yakışır bir davranıştır. “Müslüman kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir” ölçüsüne uygun bir davranıştır. Mezkur ölçüde, beylik bir laf değil, hakikatin ta kendisidir. Bunun hakikatini her samimi Müslüman kendi şahsında, kalbinde gösterir. Buna ahmak nispetsizlerden başka kimse beylik laf demez diyemez.

İçerisinde; ruh halimizide beyan eden, 24 saatlik yaşamımıza gelirsek, buralarda kimi muhterem zatlar var ki, yalnızca Cuma günleri bahçeye çıkar, diğer zamanlarda haftanın 6 günü hücresinde sofilere mahsus halvet hayatı yaşar, zamanını vaktini zikirle ibadetle, taatle geçirir. Ömrünü veya mahpusluk hayatını böylece bitirmede gayretinde kimi zatlarda var ki hakiki âlimlere mahsus olan günün 18 saati okumalara, yazmalara, ilme ve irfana ayırır. “İstisnalar kaideyi bozmaz” kaidesincede İslami davaların haricinde yatanlardan, söz etmeye değmez, onların yaşamı bir solucanın, bir sürüngenin yaşamını andırıyor!

Bize gelince; Hadis-i şeriflerde geçtiği gibi hava durumu ne ise bizimki de öyle, bazen açık, bazen karlı, bazen yağmurlu bazen sıcak, bazen soğuk oluruz. Benim yaşamımı zaman tanıtımını yapan namazdır! Gecelerin uzun günlerin kısa, günlerin uzun gecelerin kısa olduğu vakitlerde yatsıya kalkışlarım değişir.

Allaha hamd olsun ben de aynen böyle yapıyorum yaz aylarında gecelerin soğukluğu ve uzunluğu sebeplerinden haraketle Hizbullah usulü diye isimlendirdiğim sistemi uyguluyorum; sabah namazının vaktinde 30 – 40 dakika önce kalkıp, teheccüdlerimi ihya ediyorum. Sabah vakti girince de virt edindiğim; Kur`an`dan bazı sureleri okurum. Ardından da vaktinde sabah namazını ikame eder, ardında da virdlerimi, tesbihlerimi çekiyorum. Ardından da kitap okumaya geçiyorum. Kitap okumalarım neredeyse her gün ortalama 4-5 saat. Tabi bu arada küçük aralıklarda oluyor; sabah kahvaltısı gelir, almak için kalkarım. Ancak kahvaltı yapmam. Sayım gelir; çöp veya dilekçe mektup vermem gerekiyorsa kalkarım. Kalkınca da fırsattan istifade kuşluk namazlarımı da kılarım. Hazır seccade serilmişken; zinde ve zihinde formda kalmak namına bir takım sportif hareketler de yaparım. Mekik, şınav vb. gibi şeyler.
Kış aylarında kapılar; saat 11`de açılır, 15`te kapatılır. Şayet kapılarımız açıldıktan sonra komşularım beni rahatsız etmezlerse öğle yemeğine, öğle namazına kadar kitap okumaya devam ederim.

Okumalarımın niteliği dönem dönem değişir; bazen tasavvuf, bazen de siyer, fıkıh, tefsir, hadis, bazen de kişisel gelişim kitaplarını bazen de güncel konular üzerinde okumalar, araştırmalar yaparım. Hava durumu gibi; her zaman her istediğimi yapamıyorum. Her izlediğimi okuyamıyorum. İçerisinde bulunduğum ruh halim buna müsait olmuyor. Örnek olarak; yıllardır Batı felsefesini okumak, incelemek istiyorum. Birkaç sefer de buna teşebbüslerim oldu. Ancak herseferinde; kalbimde kocaman bir boşluk, zihnimde bir donma oluyor. Mezkur konunun kitaplarından 5-6 sayfa bile okuyamıyorum. Ama kültür namına asgari bir bilgi malumat sahibi olmam gerektiğinin bilincindeyim.

Bazen de; okumalar beni bunaltıyor, böyle durumlarda okuduklarım daha iyi anlama adına ara veriyorum okumaya, bu aralar kısa süreli aralardır. Bazen uzun olduğu da oluyor. Ancak aralıkları boş, gereksiz şeylerle doldurmuyorum. Ya yazı yazıyorum. Ya da tasarlıyorum, bu da ortalama yarım veya bir saat kadar sürüyor. Sonra eski halime geri dönüyorum. Şunu da belirtmeliyim; okumak yazmaktan daha kolay geliyor, yazdıklarını okumak ise, bir hayli keyifli. Yazı yazdığımda kendi çapımı görüyorum. Bir yazıyı n ekadar keyifli ve süratli yazıyorsa o konuyu, o kadar çok iyi anlamışım; duraksayarak, sıkılarak yazıyorsam bu da konunun ne kadar cahili olduğumu görmem bilmem açısından önemli…

Okumak dışarıdayken de içerideyken de hayatımın en önemli parçalarından birisi. Bir sebepten dolayı bir gün kitap okumasam, mübalağasız; kendimi eşek gibi hissediyorum. Aklımın büyük kesimi uçmuş, kalbimde kocaman bir boşluk oluşmuş, elden ayaktan kesilmiş gibi oluyorum. Okumak hayatımda edindiğim en güzel alışkanlıklardan biri “Ah ne olurdu keşke zafer kazanmayı da alışkanlık edinseydim.”!

Bazen de öğleden önce veya sonra sosyal faaliyetlerimiz oluyor. Masa tenisi, kapalı spor salonu, bir saat süre ile orada aynı bahçeyi paylaştığın bir veya iki arkadaşınla kalabiliyorsun. Ancak lüzumsuz saçma bulduğumuzdan çıkmıyoruz. Aynı bahçeyi paylaştığın insanla ancak çıkabiliyorsun. Durum böyle olunca; zaten aynı bahçede sohbet, spor yapma imkanımız var. Başka yere ne hacet (!) bazı cezaevlerinde on kişi mezkur mahalde bulunabiliyor. Şayet burada öyle olsaydı, biz de çıkardık.

Saat 12:00 civarlarında hem öğle namazı vakti gelmiş oluyor. Hem de yemekler gelmiş oluyor. Gelen yemeklerden; iştahlı olduklarımı alıyorum diğerlerini bırakıyorum. Buralarda genellikle yemekler üç çeşittir. Kış aylarını yaz bildiğimden oruçlu olarak geçiriyorum. Kısa günlerim! Alınan yemekleri akşama, iftara saklıyorum. Yemek alma işleminden sonra, bu genellikle 12:30 civarlarında denk geliyor. Ta 14:15`e kadar bahçede volta atıyorum. Ara sıra bahçe komşularım bana eşlik ediyor. TV`lerde izlenilen haberlerin yorumunu yapıyoruz. Bazen karşılıklı olarak görülen rüyalarımızı paylaşıyoruz. Bazen de fırsatını bulduğumda şayet dinlerse kendi çapımda onlara vaazu nasihat ediyorum, kendime eder gibi. Bazen de arkadaşların ısrarlı istekleri üzerine odalarına girip onlarla satranç oynuyorum. Bundan da bir kâr bir amaç güdüyorum. Batılı insan tipinin düşünce yapısını çözmeye ve anlamaya çalışıyorum. Malumdur ki; Batılılar daha doğrusu gayri İslami kesimlerinin hemen hemen hepsi düşüncelerini davranışlarını ya hayvanlara ya da oyunlara nispet ederler; “Büyük balık kaçak balığı yutar” kapitalizmin sloganı “Kartal pençesi” “Kaplan duruşu” çekik gözlü insanların savaş anlayışları “Tıpkı satranç tahtası gibi” sözler malum ve meşhurdur. Biz Müslümanlar davranışlarını Kur`an`a, sünnete nispetle belirler, sevgimizi nefretimizi ilme, irfana, akla nisbet ederken, ecnebiler; oyunlara, hayvanlara nispet ederler. “Eşrefulmahluk“ kim “Bel hum edall” kim?  Buradan bakılırsa konunun bir yönü rahatlıkla anlaşılacaktır.

Saat 14.00 çeyreği bulunca, ikindi ezanı okunur. Öğlenin abdestiyle ikindi namazı eda edilir. Tespihlerimizi yaparız. Ardından da süre gelen alışkanlıklarımızdan olan, Kuran`dan bir takım sureler okurum. Okumalarım bittikten sonra, hala bahçe kapısı açıksa, üç arkadaş birlikte kapılar kapanana kadar yani saat 15.00`a kadar volta atarız. Saat 15.00`te kapılar kapanır ta ertesi günün sabahının 11`ine kadar.

DEVAM EDECEK

Abdüsselam Tutal 
F TİPİ CEZAEVİ - BOLU

Bu haberler de ilginizi çekebilir