• DOLAR 32.593
  • EURO 34.859
  • ALTIN 2508.273
  • ...
`Paralel` Kumpasların haddi hesabı yok!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

  Doğruhaber  

Gazetemiz Muhabirlerinden Şükrü Gündüz'ün, bir yıl önce hazırladığı ancak bugün halen güncelliğini koruyan haberini sizlerle paylaşıyoruz:

"Çetelerin kurmuş olduğu kumpasların haddi hesabı yok. Bugüne kadar siyasi çevreler ve basın tarafından görmezden gelinen "kumpaslar"la birçok insan mağdur edilerek cezaevine kondu. Bazı dosyalar da Yargıtay'da bekliyor. 28 Şubat sürecinde gerek askerden gerek başka mahfillerden brifing alan yargıçların verdiği kararlarla bugün yüzlerce kişi cezaevinde bulunuyor. Davaların sayısı ise belirsiz: Sivas Davası, Hizbullah Davaları, İslami Hareket Davası, Vasat davası, İBDA-C…

İşte o kumpaslardan sadece birkaçı:

HÜDA PAR'a kumpas
Batman'da bir mahalle düğünü yakınında bir kişinin öldürülmesi olayı, çarpıtılarak HÜDA PAR'a yönelik bir komploya dönüştürüldü. Olaydan hemen sonra BDP milletvekilleri ve KCK provokatif açıklamalar yaparak HÜDA PAR'ı hedef gösterdi. Emniyet de 'gizli tanık ifadesi' gibi ucuz tuzak yöntemiyle V.G'nin tutuklanmasını sağladı. Tutuklanan V.G'nin kardeşi yapılan kumpası şöyle anlatmıştı: "Savcılığın önünde beklerken top sakallı bir komiser, ağabeyim savcılığa çıkarılmadan önce yaklaşık 15 dakika savcı ile görüştü. Komiserin çıkmasının ardından ağabeyim savcıya çıkarılıyor ve tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk edildi. Aynı komiser tekrar savcı ile yaklaşık 15 dakika görüştükten sonra ağabeyim mahkemeye götürüldü ve tutuklandı. " V.G.'nin avukatları da müvekkillerinin kim oldukları bilinmeyen "gizli tanık" safsatasıyla tutuklandığını ve bunun tamamen bir kumpas olduğunu ifade etmişti.

İstanbul'daki İslami STK davası
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi; aralarında gazeteci, yazar, STK başkanlarının bulunduğu 15 kişiye 113 yıl ceza verdi. Hukukun hiçe sayıldığı kararda, başta anayasa olmak üzere Ceza Kanunu ve Usul Kanunları yargı eliyle ayaklar altına alındı.

İşte davanın gerekçeli kararında ceza için suç olarak kabul edilenler:

Mehmet Bahattin Temel: Emniyet'te susma hakkını kullanması, ticari faaliyetleri ile ilgili yaptığı telefon görüşmeleri ve iş için yurt dışına yaptığı iş ziyaretleri suç sayıldı.

Fikret Gültekin: Gazetecilik mesleğinden dolayı yaptığı bütün telefon görüşmeleri 'örgütsel faaliyet' olarak kabul edildi.

Mehmet Şefik Temel: Abisi M. Bahattin Temel ile telefonda görüşmek, akrabaları ile telefonda görüşmek ve onlara yardım etmekten suçlu bulundu.

Mehmet Ali Gönül: Akraba ziyareti, Dua Yayıncılık'ın sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü olmak, kitap yazarken veya satışını yaparken çeşitli görüşmeler yapmak.

Seyfulislam İnan: Babası Hacı İnan'ı cezaevinden tahliye olduğunda karşılamak.

Adıyaman'daki İslami STK davası
Malatya Özel Yetkili 3. Ağır Ceza Mahkemesi; Sivil Toplum Kuruluşlarının yaptığı yasal faaliyetleri örgütsel faaliyet kapsamında değerlendirerek akıllara zarar kararların altına imza atmaya devam etti. Yargıtay 9. Dairesi de mahkemelerin verdiği bu kararları iki dakika gibi rekor sayılabilecek bir sürede inceleyerek dosyaları olduğu gibi karara bağladı.

Hayırlı işler için 50 yıl ceza verildi
Yaptıkları hayır çalışmaları ve kültürel etkinliklerle toplumdaki kardeşlik duygularını pekiştiren ve ahlakî yozlaşmanın önüne geçip insanlara İslam'ı anlatıp halkın teveccühünü kazanan İslamî STK'ların yaptığı her faaliyet, örgütsel faaliyet olarak değerlendirildi: İşte 50 yıl ceza verilmeye sebep olan suçlar;

Vahdet-Der isimli derneği açmak.
"Bismillahirrahmanirrahim" ile başlayıp "Allaha emanet olun" şeklinde biten A-4 kağıdı bulundurmak.
"Esnaf ve Sanatkarlar Komisyonu" ile başlayıp, "Aile İlişkilerini Geliştirme Komisyonu" ile biten dernek komisyon raporu bulundurmak.

Üniversiteyi yeni kazanan öğrencilere yardım edip, onların öğrenci evine yerleşmesine yardımcı olmak.
"Kudüs Günü" konulu basın açıklamasına katılmak.

İsrail ve Amerika'yı protesto etmek amacıyla "Kutsal kitabımız Kur'an'ı Kerim'in yakılması ve çirkin bir şekilde ayaklar altına alınması"nı protesto etmek.

Düğün organize etmek ve buna katılmak.

Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle etkinlik düzenlemek ve katılmak.

"Hz. Fatma'yı anma" şeklinde etkinlik düzenlemek.

Kurban derisi toplamak.

Adıyman Samsat'ta medfun sahabe Safvan İbn-i Muattal'in türbesine ziyarete gitmek.

Elazığ İhya-Der vakası
Elazığ İhya-Der'e yönelik bir kumpas kuruldu. İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere kurumlar dosya hakkında soruşturma açmaya yanaşmadı. İçlerinde İslamî sohbetlere katıldığı gerekçesiyle 55 yaşındaki bir kadının bulunduğu 19 kişiye 150 yılı bulan hapis cezaları verildi.

60 yaşını geçen Molla Zeki Açıkgöz de ceza alanlardan

Mahkeme; genç, kadın, yaşlı dinlemedi. 60 yaşını geçen Molla Zeki Açıkgöz'e İslamî sohbet vermekten üyeliğin üst sınırından, 7,5 yıl ceza verildi. Yargıtay 9. Dairesi, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 19 dernek üyesi için verdiği toplam 150 yıllık hapis cezasını onayladı.

Peki, suçları neydi?
Hapis cezasına çaptırılan kişilere atfedilen suçlar ise insanın kanını donduran cinsten. Akıl almaz suçlamalar içerisinde "Söz konusu insanların Filistin, Kutlu Doğum Haftası ve Mekke'nin Fethi Gecesi" gibi etkinlikleri organize etmeleri veya katılmaları gibi sözde suçlar yer alıyor. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Badem tarafından hazırlanan iddianamede suç olarak isnat edilen iddialar şunlar:

Filistin'deki saldırılarda şehit olanlar için "gıyabi cenaze namazı kılmaları..."

"Filistin'e Destek Mitingi düzenlemeleri ve mitinge katılmaları..."

"Kutlu Doğum Etkinlikleri düzenlemek ve katılmak"

"Mekke'nin Fethi Gecesi'ni düzenlemek ve katılmak"

"Hz. Hüseyin ve Kerbela" tiyatro gösterisini organize etmek ve katılmak"

Adana İslami STK davası
Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 23 kişiye toplam 205 yıl hapis cezası verildi. Aralarında Kapatılan Mustazaf Der'in Genel Kurul üyeleri ile Konya Mustazaf-Der Şubesi Yönetim Kurul üyeleri Özkan Yaman, Mehmet Zülfi Tan, Nezir Tunc ve Araştırmacı Yazar Suat Yaşasın'ın da bulunduğu 43 kişilik İslami STK duruşmasında 23 kişiye toplam 205 yıl 7 ay ceza verildi.

Mustazaflarla Dayanışma Derneği'nin (Mustazaf-Der) kapatılmasının gerekçeli kararında yer alan Konya'daki İslami STK davası Mustazaf-Der'in kapatılmasına giden yolda kurulan kumpasların ilk adımı oldu. Adli bir vaka ve alacak verecek meselesinden dolayı ortaya çıkan olaylar bariz bir komplo ile hiç ilgisi olmamasına rağmen Mustazaf-Der'le bağlantılı gibi gösterildi.

Komplo sadece bununla da kalmadı Mustazaf-Der'in de yaptığı İslami ve insani yardım faaliyetleri suç gibi gösterildi. Yapılan operasyonda dosyada gizlilik kararı olduğu gerekçesiyle gözaltına alınanlara hiçbir bilgi verilmediği gibi sadece dernek faaliyetleri ile ilgili sorular soruldu. Oğlunun mevlitli düğününe Mustazaf-Der üyelerini davet eden babaya da örgüt üyeliğinden ceza verilmesi ise komplonun boyutunu gözler önüne serdi. Operasyonlar kapsamında Mustazaf-Der'e gitmek, Mustazaf-Der yöneticileriyle telefonda konuşmak hatta onlara selam vermek dahi suç kapsamına alındı.

Kumpas feryatları daha önce görmezden gelindi
İstanbul'daki İslami STK davasında çetelerin kumpasıyla 12 yıl 6 ay ceza alan ve dosyaları şu an Yargıtay'da temyiz aşamasında olan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Sait Şahin kumpasla ceza aldıklarını söyledi.

Kumpasların ancak devlet içindeki güç odaklarına dokunduğunda söz konusu olduğuna dikkat çeken Şahin, "Güç odaklarından kastım meşru veya gayr-ı meşru yollarla devlet içinde güçlenmiş yapılardır. Güç odaklarını sıkıştırmadığı müddetçe bu kumpaslar görmezden geliniyor, adeta yok kabul ediliyor. Hatta bazen çıkar ortaklığı doğrultusunda birlikte yol alıyorlar. Bugün iktidarın şikayet ettiği kumpasların bir kısmı eskilerin mirası olsa da devlet içindeki yeni kumpaslar, hacim ve baskı gücünü bu iktidarla oluşturmuştur. İktidara uzanıp, devleti avucuna alma girişiminde bulunmayıncaya kadar iktidar bu kumpasları ve ezdiklerini görmedi, feryatlarına kulak vermedi" diye konuştu.

Emniyet-Yargı elele kumpas kurdu
Türkiye'nin birçok ilinde herkesin üç maymunları oynamasından cesaret alan polis ve yargı içindeki çetelerin dindarlara kumpaslar kurup cezalar verdiğini belirten Şahin, "Çok uzaklardan bahsetmiyorum daha 3 yıl önce emniyet-yargı kumpasının dişlileri İslami ve insani faaliyetlerde bulunan dernek çalışanlarının canını acıtmıştı. 2009'da komplolar üzerine bina edilen İhya Der dosyası üzerine gidilseydi, bugün iktidarın muzdarip olduğu emniyet-yargı kumpası görülürdü. O gün İhya Der dosyasını siyaset, medya, sivil toplum gündemine taşımaya çalıştık, Hükümetin üst düzey yetkililerine de ulaştırdık. Ancak bir taraftan çıkar ortaklığı, diğer taraftan ezilenlerin "zenci dindar" oluşundan dolayı kimse pek kulak vermedi. Herkesin 3 maymunları oynamasından cesaret alan emniyet-yargı kumpası layus'el bir tarzda yeni operasyonlara girişti. İstanbul, Kocaeli, Bursa, Adana, Konya, Urfa, Antep ve farklı illerdeki dernek çalışanlarının başlarına çoraplar ördü ve yüzlerce yıl ceza verdirdi" şeklinde konuştu.

Siyasi genel bir af çıkarılmalı
Kurulan kumpaslarla yıllardır cezaevinde olan insanlar olduğuna dikkat çeken Şahin, "Cumhuriyetin kuruluşunda devlet tepeden tırnağa kumpastı. Devlet kumpasında bu halkın canı çıktı ve maalesef çıkmaya devam ediyor. 28 Şubat her yönü ile kumpastı. Ordu, siyaset, emniyet, yargı, medya, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları. 28 Şubat dönemini de kapsayacak şekilde geriye dönük bir hak iadesine gidilmeli. Yıllardır suçsuz yere cezaevlerinde olanların dosyaları tekrardan yargıya açılmalı. Hak iadesi konusunda vatandaş aleyhine iş çok sıkı tutulmamalı. Devletin geçmişinin her yönü ile zulüm devleti ve halkının da devlet zulmü mağduru bir halk olduğu göz önünde bulundurulup, siyasi genel bir af çıkarılmalı. Mağduriyetlerin gerçek manada giderilmesi için bu şart. Cumhurbaşkanını zehirlemiş, başbakanının ofisine böcek yerleştirmiş bir devlet kumpasının sıradan vatandaşın evine bıraktığı silah ile dosyasına bıraktığı suç ölçü alınmamalı." dedi.

Adil bir yargı sisteminin kurulması gerekiyor
"Yalçın Akdoğan'ın şimdi söylediği yargıda kumpas olduğu hususunu biz yıllardır dile getiriyoruz" diyen Avukat Murat Sadak, "Geçmişten bu yana bu zaten var olan bir durumdu. Her güç yargıyı kendi amacı için bir silah olarak kullanmıştır. Yeniden yargılanma yapılması gereken birçok dosya var. Ama bu yargılamalar yapılmadan önce adil bir yargı sisteminin kurulması gerekiyor. Adil bir yargı sistemi kurulmadan yapılacak olan yargılamalar yeni mağduriyetlere sebep olabilir. Kumpas, yargıda hâlâ mevcut. Bu kumpas yargıdan kaldırılmadıkça bu dosyaların yeniden açılmasının bir faydası olmaz." diye konuştu.

Kumpas kurulanlardan devlet af dilemelidir
Siyasi bir genel affın mevcut olan mağduriyetleri önemli bir ölçüde azaltacağını söyleyen Sadak, "Ancak cezaevine kurulan kumpaslarla girenlerin bir affa ihtiyaçları yok. Herhangi bir suçla ilgileri yok. Yapılan suçlamaların çoğu zorlama yorumlar ve üretilen delillerdir. Suç işleyen bir kişi iktidardan bir af beklentisi içinde olabilir. Ama kumpaslarla ceza alan ve cezaevine giren kişilerden devletin af dilemesi gerekiyor" şeklinde konuştu.

Ortada delil yok
İstanbul'da 113 yıl ceza verilen İslami STK dosyasında hiçbir somut delil olmadığını dosyalara konulan telefon görüşmeleri ile bu insanlara ceza verildiğini belirten Sadak, "Ortada bir delil yok. Var olan deliller kendilerince oluşturulmuş delillerdi. Dosya ile hiçbir alakası yoktu." dedi.

Yargıtay 9. Dairesi tasfiye edilmelidir
Yargıtay 9. Dairesinin bu güne kadar militan bir tavır sergileyerek düşmanca yargılamalar yaptığını ve dosyaları noter gibi onayladığına dikkat çeken Sadak, "Bu daire tasfiye edilmediği sürece siyasi davalar için bu sorunlar hal edilemez. Yargıtay 9. Dairesi yerel mahkemelerin vermiş olduğu bütün kararları noter makamı gibi onamaktadır. Son örnek olarak Yakup Köse buna örnektir. Bu örnekler sayılmayacak kadar çoktur." diye konuştu.

Bu yargıya güvenmek abestir
İnsanların yargıya olan güvenleri olmadığı gibi yargının da kendine güveni olmadığına dikkat çeken Sadak, "Yargıçlar arasında yapılan bazı anket çalışmalarında mevcut olan yargı sistemine itimatları olmadığı yönünde fikir beyan ediyorlar. Böyle bir durumda insanlardan yargıya güvenmelerini beklemek çok abestir" dedi.

Elazığ İhya-Der davası yine görülmelidir
Türkiye tarihinde mahkemelerin siyasi davalarla ilgili vermiş oldukları kararların tartışmalı kararlar olduğunu belirten Avukat Mehmet Anul, "Yeni bir yargı sürecinin başlatılması gerekiyor. İade-i mahkeme için avukatların mahkemelere başvuru yapması gerekiyor. Bağımsız yargı bağımsızlığı olmakla beraber tarafsız bir yargının olması gerekiyor. Yargının birçok davada taraf olduğu anlaşılıyor. Verilen siyasi kararlar tartışmalı kararlardır. Türkiye tarihi mahkemelerin bu şekilde vermiş olduğu kararlarla doludur. İstiklal Mahkemelerinden tutun DGM'lerin vermiş olduğu kararlara kadar hepsi tartışmalı kararlardır. Elazığ İhya-Der davasının bu kapsamda değerlendirilmesi ve yeniden görülmesi gerekiyor." diye konuştu.

Öncelikle İslami davaların gündeme gelmesi gerekiyor
Yalçın Akdoğan'ın açıklamalarını yadırgadığını söyleyen Özgür Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, "Türkiye yakın tarihte şiddetli bir darbe sürecinden geçti. Darbecilikle suçlanmış ve kamuoyu nezdinde de mahkûm edilmiş isimlerle yeniden yargılama tartışmalarının açılması bana göre konjonktürel bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımı sergileyen Hükümetin 28 Şubat sürecinden bu yana devam eden İslami davaları yeniden gündeme getirmesi gerekiyor. Eğer siz yargı ile alakalı böyle bir işleyiş olduğunu biliyorsanız o zaman bu konu ile alakalı öncelikle üzerlerinde üniformalarıyla veya rektörlük cübbeleriyle zaten güçlü konumda yargılananlardan değil, somut anlamda mağdurlardan başlayarak, doğrudan halkın içinden çıkıp geçmişten bu yana hep muhalif olarak görülüp ezilmiş Müslümanların davalarından başlamanız lazım" dedi.

Kumpas varsa çözüm genel aftır
Türkiye'nin zor bir süreçten geçtiğini ve mağduriyetlerin yeniden yargılamalarla çözülmesinin çok zor olacağını vurgulayan Kaya, "Genel af formülünün en azından mağduriyetlerin giderilmesi açısından daha uygulanabilir bir formül olarak gündeme gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Maalesef Sivas Davası başta olmak üzere birçok İslami davada yaşanan mağduriyetleri biliyoruz. 28 şubat döneminde brifing alan yargının özellikle İslami davalar ile ilgili verdiği kararların tamamı tartışma konusu kabul edilmesi lazım. Ama maalesef bu konu ile ilgili bir adım atılmıyor. Yargıtay kararlarıyla yaşanan mağduriyetler adeta sineye çekilmek isteniyor. Eğer yeniden yargılama yolu açılamıyorsa ve bu iş de zor olacaksa o zaman genel afla bu mağduriyetlerin giderilmesi gerekiyor. Bu arada genel af söz konusu olduğunda 'Bir takım hak etmeyen suçlu insanlar da bundan yararlanacak mı?' sorusu akıllara geliyor. Ama eğer insanlar suçsuz yere mağdur olacaklarsa cezayı hak etmiş insanlar da cezasız kalsa bu yeğdir diye düşünüyorum. Hükümet eğer bu konuda somut olarak bir şeyler yapmak istiyorsa darbecilerle çetecilerle değil, öncelikle geçmişten bu yana hep gerçek anlamda haksızlığa, adaletsizliğe uğramış Müslümanların davalarıyla süreci başlatması gerekir diye düşünüyorum." şeklinde konuştu. 

Bu haberler de ilginizi çekebilir