• DOLAR 32.577
  • EURO 34.917
  • ALTIN 2430.364
  • ...
Türkiye Afrika Kıtasında artık önemli bir aktör
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

MEHMET ÖZCAN / DOĞRUHABER
Türkiye, son yıllarda Afrika’ya yönelik açılımlarıyla çok yönlü ilişkileri geliştirme ve çıkarıma dayanmayan yardım faaliyetlerini yürütmede özel bir çaba harcıyor. Özellikle Somali’nin kalkınmasında, Sudan’la ikili ticari ilişkilerde, Orta Afrika’daki katliamların önlenmesi ile Müslümanların güvenliklerinin sağlanması ve daha birçok Afrika ülkeleriyle ilerleyen önemli derecede ilişkiler sürdürülüyor.

2008 yılı, Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasını oluşturmuştu. Çin, Japonya, Güney Kore ve Hindistan’dan sonra Türkiye de Afrika Birliği’nin Stratejik Ortağı olmuştu. Yine 2008 yılında Türkiye’nin Afrika kıtası üzerinde sadece 12 Büyükelçiliği bulunurken, şimdi bu sayının 35’e çıktığı görülüyor. İlki, 2008 yılının Ağustos ayında düzenlenen Türkiye-Afrika Zirvesi’nin ikincisi, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katılımıyla Ekvator Ginesi’nin başkenti Malabo’da gerçekleştirildi. Türkiye’nin Afrika ülkelerine yönelik sağlık, eğitim, altyapı, iletişim, ulaştırma gibi yardımlar ve yatırımları ise Türkiye’nin artık giderek Afrika’da önemli bir aktör haline geldiğini gösteriyor. Türkiye’nin ortaya koyduğu güvenin ardından Afrikalı liderler, endişeli yaklaşımların aksine “Türkiye ile hangi alanlarda daha kapsamlı işbirliği yapılabilir?" gibi sorulara cevap arıyor. Türkiye’nin bu yeni kazanımları tüm dünyanın ilgisini çekmekle birlikte geçmişte kıtada yıllarca sömürgeci güç olarak Afrika halkına acı çektiren ve kazanımlarını gasp eden Batılı güçleri ise tedirgin ediyor.
Türkiye Afrika ilişkilerini gazetemize değerlendiren Dr. Mehmet Özkan, (Polis Akademisi Uluslararası Terörizm ve Sınır Aşan Suçlar Araştırma Merkezi (UTSAM) Başkanı ve Siyaset, Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (SETA) Dış Politika Araştırmacısı) çok önemli açıklamalarda bulundu.

Geçtiğimiz günlerde ikincisi düzenlenen Türkiye-Afrika Zirvesi’yle, Türkiye dış politikasında Afrika boyutunun yeni bir aşamaya girdiğini belirten Dr. Mehmet Özkan, “Bu toplantı Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerinin doğal bir sürece girmesine işaret ettiği gibi artık her iki taraf için de ilişkilerin ciddiyeti, doğası ve geleceğiyle alakalı şüpheleri ortadan kaldırmıştır. Afrika her şeyden önce Türkiye’nin yeni dış politika söyleminin en başarılı şekilde uygulandığı ve kısa sürede sonuç alındığı bir alandır. Ayrıca Türkiye’nin Afrika politikası, sonuçları itibarıyla Ankara’nın uluslararası etkinlik alanını genişleten ve uluslararası görünürlük, prestij anlamında katkılar sağlayan bir politikadır. 1998 yılında Afrika’ya Açılım Eylem Planı ile altyapısı hazırlanan fakat 2002 yılında tek parti iktidarına kadar siyasal ve ekonomik gerekçelerle uygulanamayan Türkiye’nin Afrika’ya açılım politikası, 2002 sonrasında kabaca beş döneme ayrılarak anlamlı bir şekilde izah edilebilir.” dedi.

AFRİKA AÇILIMININ BEŞ AŞAMASI
2002’den 2005 yılında Türkiye’de “Afrika Yılı” ilan edilmesine kadar olan sürecin bir tür hazırlık aşaması olduğunu ifade eden Özkan, sürecin seyrinde izlenmesinin kıtadaki ülkeler açısından sürprize dönüşmediğini ve Türkiye açısından da ciddi bir irade göstergesi olduğunu dile getirdi. 2005`te başlayıp 2008 yılında birincisi yapılan Türkiye-Afrika Zirvesi sonrası ilişkilerin çeşitlendiği, ekonomiden siyasete birçok alanda ilişkileri geliştirme aşaması olduğunu söyleyen Özkan, Afrika ülkeleri ile Türkiye’nin bu aşamada birbirini daha iyi tanıma fırsatı bulduğunu kaydetti.

TÜRKİYE’NİN KITAYA AÇILIMI HAYATİ ÖNEME SAHİP
2011 yılında Tayyip Erdoğan’ın Mogadişu ziyaretiyle başlayan üçüncü dönemin, Türkiye-Afrika ilişkilerinde çok boyutlu derinleştiği dönem olduğunu vurgulayan Özkan şöyle konuştu; “Bu yıllar arasında Türkiye, Afrika’daki birçok ülkede büyükelçilik açmış ve Afrika ülkeleri ile ticaret hacmi 4 milyar dolardan yaklaşık dört kattan fazla artarak 18 milyar dolar seviyelerine çıkmıştır. 2005-2008 dönemi Türkiye’nin Afrika politikasında derinleşme döneminin ilk ve en kilit aşamasını teşkil eder. Dördüncü dönem, Erdoğan`ın Somali ziyaretiyle başlamış ve Türkiye-Afrika ilişkilerini çok farklı bir boyuta taşımıştır. 2011 yılında Ankara’nın Somali açılımıyla beraber Türkiye kıtada sadece ekonomik ilişkiler ve insani/kalkınma yardımını öne çıkaran bir politikayı değil, aynı zamanda high politics (yüksek siyaset) denilen siyasal ve güvenlik konularında da politikalar üretmeye başlamıştır. Aslında Somali üzerinden Türkiye’nin kıtaya yaptığı açılım, Ankara için KKTC’den sonra bir nevi ikinci devlet inşasına dönüşmüş durumdadır. Türkiye’nin Somali’ye getirdiği göreceli istikrar ve uluslararası toplumun Somali sorunuyla tekrardan ilgilenmeye başlaması sonrası Türkiye bir anda kıta ile ilgili konularda fikri sorulan ve istişare edilen bir ülke konumuna gelmiştir. Bu çerçevede Avrupa Birliği, İngiltere, İspanya, Norveç, ABD dâhil birçok ülke ile Afrika konularında istişareler yapılmıştır.”

AFRİKALI LİDERLERİN ŞÜPHELİ YAKLAŞIMLARININ YERİNİ ‘TÜRKİYE İLE NASIL DAHA İYİ İŞBİRLİĞİ YAPABİLİRİM?’ DÜŞÜNCESİ ALDI
2014 sonu itibarıyla Türkiye-Afrika ilişkilerinin beşinci dönemine girdiğini söyleyen Özkan, bu dönemin hem diğer başarıların sağlamlaştırılması hem de daha sistemli bir sürece sokulması açısından önemli olduğunu ifade etti.
Özkan, “Bu yeni dönemin iki temel ayağı vardır. Biri, Malabo’daki zirve ile kendisini net bir şekilde ortaya koyacak olan artık Türkiye-Afrika ilişkilerinin normalleştiği ve doğallaştığıdır. 2008 yılında İstanbul’da yapılan zirvede birçok Afrikalı liderin zihninde ‘Türkiye Afrika konusunda ne kadar ciddi?’ ya da ‘Türkiye’nin gerçek niyeti ne?’ türü sorular vardı. Şimdi ise bu sorular yerini ‘Türkiye ile hangi alanlarda daha kapsamlı işbirliği yapılabilir?’ ya da ‘Bu ilişkiden her iki taraf da nasıl maksimum seviyede kazançlı çıkar?’ türü sorulara bıraktı; ikinci zirvede bu sorulara yanıtlar aranıyor” diye konuştu.
Türkiye’nin Afrika politikasında tek başına üstesinden gelemediği durumlarda başka ülkelerle ortaklıklara girebileceğini belirten Özkan, dikkatli bir politika sergilenmesiyle mümkün olabilecek bu durumunda Ankara’nın kıtada kalıcılığını perçinleyeceğini dile getirdi. Özkan şöyle devam etti: “Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ve Diyanet İşleri Başkanlığı dâhil Afrika politikasını destekleyen devlet kuruluşları şu ana kadar kıtayı tek başlarına keşfetme ve kıtaya yönelik bakış açıları geliştirme adına başka ülkelerle işbirliğine pek sıcak bakmıyorlardı. Bu, özellikle kıtada sömürge geçmişi olmayan bir ülke için doğru bir stratejiydi. Fakat gelinen noktada hem Türkiye, kıtada kendine has etkili ve sonuç alıcı bir iş yapma stili geliştirmiş hem de kıtadan Türkiye’ye yönelik şüpheli bakışlar son bulmuştur. Dolayısıyla Türkiye’nin artık kıtadaki bazı ülkeler nezdinde "süper ülke" imajından çıkıp gerektiği yerde çeşitli ortaklıklarla kıtadaki varlığını daha da kalıcılaştırma vakti gelmiştir. Özellikle Somali gibi Ankara’nın en başarılı olduğu politikaları akamete uğratmak isteyen çeşitli aktörler bütün negatif gelişmeleri Türkiye’ye yıkma meyillindedir. Bu durum Türkiye’nin bundan sonra daha dikkatli bir politika takip etmesini zorunlu kılmaktadır.”

KITADAKİ TEMEL SORUNLARDAN BİRİ “AFRİKA YORGUNLUĞU”
Türkiye-Afrika ilişkilerinin gelecekteki yönelişiyle alakalı iki temel sorundan bahsedilebileceğinin altını çizen Özkan, bunlardan birinin, zımni olarak varlık göstermeye başlayan bir çeşit “Afrika yorgunluğu” olduğunu belirtti. Özkan, “Bu yorgunluk özellikle kıtaya yönelik üst perdeden bir bakış açısı ve vizyonun yol göstermediği durumlarda kendini daha da hissettirir. Bugün bu yorgunluğun esintilerini yer yer çeşitli devlet kurumlarında görmek mümkün ve eğer “Afrika, Türk dış politika vizyonunda nereye oturuyor?” türü geniş çerçeve çizecek sorulara net ve ikna edici cevaplar verilmezse Afrika açılımı bir siyasi iktidarın Türkiye’yi küresel ekonomik ve siyasal sistemde kendisini yeniden konumlandırma çabasına hizmet etmiş geçici bir dış politika açılımı olmaktan öteye geçemeyebilir.” dedi.

TÜRKİYE AÇISINDAN İKİNCİ SORUN İSE GÜLEN OKULLARI
İlişkilerin geleceğiyle alakalı ikinci meselenin ise Türkiye’nin iç siyasetindeki gelişmelerin Afrika politikasına nasıl yansıyacağı olduğunu ifade eden Özkan, “Bilindiği üzere Gülen Cemaati kıtadaki birçok ülkedeki okulları ve TUSKON (Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu) öncülüğünde yapılan açılımları sayesinde Türkiye adına kıtada en çok öne çıkan aktördü. 17 Aralık süreciyle beraber Cemaat hem kıtada Türkiye ve Erdoğan aleyhine çeşitli faaliyet ve algı çalışmaları yürütmekte hem de Türkiye’de daralan yaşam alanını Afrika’daki varlığını derinleştirerek gidermeye çalışmaktadır. Türkiye’de bu yaşanan güç mücadelesinde kısa vadede bir uzlaşı ihtimali beklenilmediğine göre, iç siyasette yaşanan bu gelişmenin Türkiye-Afrika ilişkilerinin daha da ilerlemesine yol açacağı öngörülebilir. Özellikle Cemaat’in kıtadaki negatif algı oluşturma çabalarına karşılık devletin bu konuda inisiyatif alıp hem dengeleyici hem de ilişkileri derinleştirecek şekilde daha kapsamlı bir Afrika politikası takip etmesi kuvvetle muhtemel görünmektedir. Bu durum önümüzdeki dönemde Türkiye-Afrika ilişkilerinin çeşitli boyutlarıyla gündemde kalmaya devam edeceğine işarettir.” diye konuştu.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir